Sevgili Peygamberimizin doğum gününü idrak ediyoruz. Bu vesile ile bol bol mevlid-i nebi mesajları yayınlıyoruz. Elbette biz müslümanlar için sevgili peygamberimizin doğumu çok mühim. Ancak ondan daha önemli bir husus vardır ki, o da sevgili peygamberimizin örnekliğidir. Kur’anın ifadesiyle üsve-i hasene (güzel örnek) olarak nitelen sevgili peygamberimiz, bizim hayatımızda ne kadar var? Bu sorunun cevabını herkes kendi yaşantısından pekala verebilir. Burada sevgili peygamberimizin kimi örnekliklerine değinmek istiyorum.
“Muhakkak ki sen yüce bir ahlak üzeresin” buyuruyor Allah teala. “O yürüyen bir Kur’andı”, “O’nun ahlakı Kur’an ahlakıydı” buyuruyor hz. Aişe validemiz. O, “muhammed-ül emin” idi, müşrikler de dahil, herkesin güvenini kazanmıştı. Kur’an bizim hayatımızda ne kadar var? Ahlakımız O’nun ahlakına mı yakın, yoksa… Ne kadar güveniliriz? Değil başkaları, müslümanlar bize güveniyor mu? Fazla uzağa gitmeye gerek yok. Çocuklarımız, eşimiz bizim hakkımızda ne düşünüyor acaba?
O kendisi gibi düşünmeyen, kendisi gibi inanmayan insanları ötekileştirmez, şeytanlaştırmaz ve onlarla irtibatı kesmezdi. Onlara her fırsatta hakkı anlatmaya çalışırdı. Bizim gibi düşünmeyen, bizim gibi inanmayanlarla ilişkimiz O’nun ilişkisine benziyor mu?
O, kendi aleyhine de olsa hakkı üstün tutar, mağdur ve mazlumun yanında durur, adaleti temin ve tesis ederdi. Biz öyle miyiz? Hakkı ne kadar üstün tutuyoruz? Mazlum ve mağdurun mu yanında duruyoruz? Yoksa güce iman ediyor, mazlum ve mağdura bir tekme de biz mi vuruyoruz?
O, bütün müslümanları duvarın tuğlalarına benzetir, farklılıklarını dile getirmeden, kardeşim diyerek bağrına basardı. Biz ne yapıyoruz? Tüm müslümanları kardeş bilip, bağrımıza basabiliyor muyuz?
O, işini en güzel bir şekilde yapar, liyakata önem verir, işi ehline bırakır, meşveretten geri durmazdı. Bizim işlerimiz öyle mi? Liyakat hayatımızın neresinde? İşi kendi ehlimize mi, yoksa erbabına mı veriyoruz?
O, kendisi için istediğini kardeşi için de ister, kendisi için istemediğini kardeşi için de istemezdi. Biz öyle miyiz? Kardeşimizi kendimize ne kadar tercih ediyoruz? Kendimiz için istemediğimizi ne kadar kardeşimiz için de istemiyoruz?
O, helal kazanca önem verir, yediği üzümün bağını sorar, emeğin karşılığını alın teri kurumadan öderdi. Biz ise ne helâl kazancın derdindeyiz, ne de yediğimiz üzümün bağını soracak haldeyiz. “Nereden gelirse gelsin ver allahım, senin kulun yer allahım” havasındayız adeta. Emek mi? Alın teri mi? O da ne olaki? En verimli zamanlarında gücünden yararlanır, mülkümüze mülk katar, az biraz güçten düşünce de kapı önüne koyarız.
O, çevreyi koruyup kollar; küçük bir çöpü dahi kaldırmayı ibadet sayardı. Biz ise çevreyi koruyup kollamayı betonlaştırma, asfaltlama, sahilleri doldurma olarak anladık. Her türlü atığı çevreye, denize dökmekten geri durmadık.
O, hayvanların hakkını gözetir; beslenmelerine önem verir, taşıyamayacakları yükü yüklemeyi men ederdi. Biz ise hayvanların gücünden yararlandık, yaşlanıp güçten düşünce de yeminden kıstık, fırsat bulunca da kapı önüne koyduk.
O, komşusu aç iken kendisi tok yatmaz, zor zamanda kardeşleri açlıktan bir taş bağlarken kendisi iki taş bağlardı. Biz ise ne komşumuzun açlığından haberdarız, ne de evine ekmek götüremeyen baba ilgi alanımıza giriyor. Çöpe attığımız ekmeğin ve çöpe döktüğümüz yemeğin ise haddi hesabı yok.
O, kendi işini kendisi yapar, kimsenin üzerine havale etmez, ben peygamberim diyerekte evinin iaşesini başkalarının üzerinden temin etmezdi. Biz ise tembelliği çok sevdik. Hep istiyoruz ki birileri getirsin, biz yiyelim.
O, kimseye kin beslemeyen, kendisini çok üzmüş kişilerde olsa, onların hidayeti için dua eden ve onları affeden bir peygamberdi. Bizim öyle bir gönlümüz var mı. Ne kadar affedici olabiliyoruz?
…
Sevgili Peygamberimizin örnekliğinden ne kadar bahsetsek cümlelerimiz kafi gelmez. Burada bilinmesi gereken ve üzerinde durulması gereken husus, bizim sevgili peygamberimizi örnek almada ne kadar istekli, gayretli ve samimi olduğumuz hususudur. Zira bizi diriltecek, adam edecek islam, edebiyatı yapılan islam değil; yaşanılan islamdır. Bu da sevgili peygamberimizin örnekliğiyle mümkündür.
*
Ramazan Tahiroğlu