‘Esdi nesim-i nev-bahar açıldı güller subh-dem
Açsın bizim de gönlümüz saki meded sun cam-ı Cem’
Nef-i
Geçen hafta kaleme aldığımız ‘SÖZLERİ UĞRUNA DERİSİ YÜZÜLEN BİR ŞAİR ‘NESİMİ’ VE KAHRAMANMARAŞ’ yazımızın düzeltmesiyle söze başlamak istiyorum.
Yazımızın ardından Kahramanmaraş ve tarihini incelikle işleyen Tarihçi Yazar Mehmet IŞIK abimizden bir uyarı aldık. Kullanmış olduğumuz kaynakların azizliğine uğrayarak Şair Nesimi ve Dulkadiroğlu Beylerinin yaşadıkları dönemlerin birbiriyle çelişmiş olduğunu öğrendik.
Akabinde Dulkadiroğlu Hanedanının günümüzdeki temsilcisi Hakan Türker DULKADİROĞLU üstadımızla istişare etme fırsatını elde ettik. Hakan Türker DULKADİROĞLU Bey ile Atalarımız ve gurur duyduğumuz Dulkadiroğlu Beyliği hakkında görüşme yapma fırsatı bulduk.
Kendisinin tavsiyeleri üzerine ULUSLARARASI DULKADİR BEYLİĞİ SEMPOZYUMU kitaplarını temin ettik. Bu hususta yazacağımız yazılarda Şehzade Hakan Türker DULKADİROĞLU’nun tavsiyesiyle doğru ve etkin kaynaklardan faydalanmaya gayret göstereceğiz.
‘Ehli dil birbirini bilmemek insaf değil.’ düsturunca yazdıklarımıza gelen her türlü tenkidi baş ve göz üstünde değerlendiriyoruz. Gayemiz Şairler Şehri Kahramanmaraş’ı tanımak, öğrenmek ve bir nebze olsun tanıtmak.
Tekraren dünyaya mal olmuş Şair Nesimi’nin temsili de olsa bir anıtının Kahramanmaraş’ta bulunması UNESCO yolculuğundaki Kahramanmaraş için bir artı olacaktır diye düşünüyorum.
Konumuza gelecek olursak Yine şiir ve şiir uğruna can veren bir şair ortak kader ise Kahramanmaraş. Şair Nef’i’yi şiirle hemhal olan hemen herkes duymuştur da Onun Dulkadiroğlu sülalesinden geldiğini pek kimseler bilmez.
Şair Nef’i’nin Hakan Türker DULKADİROĞLU abimiz vesilesiyle Dulkadiroğlu soyundan olduğunu öğrenmek beni heyecanlandırdı.
Nef’i’nin hayatından bahsedecek olursak;
Asıl adı Ömer olan Nef’i 1572 yılında Erzurum’un Hasankale’sinde doğdu. Bundan dolayı devrin kaynakları Nef’i’den ‘Erzenü’r-Rumî’ diye söz ederler. Babası şehrin eşrafından Sipahi Mehmed Bey diye anılan bir kişidir.
Daha küçük yaşlardan itibaren güçlü bir eğitim gördü. Öğrenimini Hasankale’de başlamış, sonra Erzurum’a gelerek devam ettirmiştir. Burada Türk edebiyatının ünlü eserlerini okumuştur, Arapça ve Farsça öğrenmiştir.
Nef’i Erzurum’da öğrenimini sürdürürken genç yaşında şiir yazmaya da başlamıştır. İlk mahlası Zarrî “zararlı”dır. 16. Yy.’da Erzurum defterdarı olan Gelibolulu Müverrih Ali, şiirlerini görmüş, beğenmiş ve bu genç şaire Nef’i “nafi, yararlı” mahlasını vermiştir.
Padişah I. Ahmet zamanında İstanbul’a gelmiştir. Devlet hizmetine girdi ve bir süre farklı memurluklarda çalıştı. Daha sonraları II. Osman ve IV. Murad dönemlerinde yıldızı parladı ve sarayla yakın bir ilişki kurdu.
Nef’i’nin Edebi Yönü
Hicviyeleri ile yani eleştiri şiirleri ile bilinen Nef’î yazdığı hicivlerle dönemin birçok isminin nefretini ve öfkesini üstüne çekti.
Kendisi de şair olan Şeyhülislam Yahya Efendi Nef’i yi öven ancak içeriğinde Nef’i ye kâfir diyen bir kıt’a söylemiştir.
“Şimdi hayli sühanverân içre
Nef’imanendi var mı bir şair
Sözleri seba’-i mu’allakadır
İmrü’l-Kays kendidür kâfir „
Diyere Nef’i’yi övmüş ama aynı zamanda Nef’i’ye Kâfir deme cüretini göstermiştir.
Nef’i de buna karşılık olarak;
“Müftü efendi bize kâfir demiş
Tutalım ben O’na diyem müselman
Lâkin varıldıktan ruz-ı mahşere
İkimiz de çıkarız orda yalan „
Diyerek cevap vermiştir. Yani Ben Şeyhülüslam Yahya’ya Müslüman desem de hakkın divanında Müslüman olmadığı ortaya çıkacaktır demiştir.
Yine bir başka dörtlüğünde kendisine kelp (köpek) diyen Tahir Efendi’ye karşılık verir;
“Tahir efendi bana kelp demiş
iltifadı bu sözde zahirdir
maliki mezhebim benim zira
itikadımca kelp tahirdir „
Diyerek Tahir Efendiye Cevabını vermiştir.
Osmanlı Türkçesinde büyük harf kuralı olmadığı için bu şiir iki anlama geliyor. Birinci anlamı şöyledir: Tahir Efendi Maliki mezhebine mensup olduğu için ve Maliki mezhebinde köpeğin güvercin gibi temiz bir hayvan olduğuna inanıldığı için Tahir Efendi’ye teşekkür ediyor ve onun da temiz bir varlık olduğunu söylüyor.
İkinci anlamda ise Tahir Efendi’ye köpek diyor. Bu olaydan sonra mahkemeye çağrılıp yargılanıyor ve kendisini savunurken şiirin birinci anlamını kullanıyor ve ceza almıyor.
Sonuç İtibariyle dönemine damga vuran Şair Nef’i’nin Kitabının adı da Siham-ı Kaza yani kaza okları. Gökyüzünden düşen şimşekler gibi hedefine girenin itibarını yerle bir ediyor.
Şair Nef’i uzunca bir süre Padişah IV. Murat tarafından korunmuştur, daha sonraları IV. Murat kendisinden hiciv yazmamasını rica etmiştir.
Her ne kadar Nef’î padişah IV. Murat’a bu konuda söz verse de, kalemini durduramayıp Vezir Bayram Paşa hakkında bir hicviye kaleme aldı.
Bu hicviyesinden ötürü, 1635 yılında, sarayın odunluğunda kementle boğularak öldürüldü. Sonra cesedi İstanbul boğazı’nda denize atılmıştır.
Halk arasında Nef’i efendinin ölümü hakkında şöyle bir rivayet geçmektedir: Nef’i çok iyi bir şair olduğu için infazından vazgeçilmiştir. Padişaha gönderilecek belge yazılırken Nef’i de oradadır. Belgeyi bir zenci yazmaktadır ve kâğıda mürekkep damlatır. Kâğıtta siyah bir leke oluşunca Nef’i de “Mübarek teriniz damladı efendim” diyerek yaşama şansını kaybetmiştir.
Şair Nef’i Hiciv şiirleri yazmaması için Saray tarafından uyarılmasına rağmen bundan vazgeçmeyerek doğru bildiklerini söyleme uğruna can veriyor.
Şairler Şehri Kahramanmaraş’ta soydaşımız Nef’i’nin bir anıtının olması temennisiyle sözlerimi sonlandırıyorum.
‘Dinlen ey Zarif bilatedbir çok söz açtın
Bu kırık akılla ne cürettir yaptığın’
*
Cahit Zarifoğlu
***
MURAT ÇOLAK