Gençlik yıllarımda uzun süre Afşin’in Sesi Gazetesi’nde çalıştım. Gazete sayfalarında kalan küçük boşlukları fıkra ve atasözüyle doldururdum. Bir Çin atasözünü hiç unutmadım “Gülmesini bilmeyen, dükkân açmasın.” der.
“İki dükkân komşu komşusu varmış yan yana… Biri turşucuymuş, diğeri de bal satarmış. Turşucunun işi çok iyiymiş, müşterisi çokmuş… Hatta bazen kuyruk bile oluşurmuş dükkânın önünde…
Bal satan adam buna hayret edermiş… Çünkü çoğu zaman sinek avlarmış… Ve kendi kendine homurdanır dururmuş zaman zaman…
-Şu insanların işlerine akıl ermez yani… Biz burada tatlı bal satıyoruz çeşit çeşit… Kimse gelmiyor. Açı tursu satan adam ise, müşteriye yetişemiyor.
Ve bir gün bu derdini bilge adama açıvermiş… Adam gerçekten bilge imiş… Demiş ki:
-Evladım, sen bal satıyorsun ama suratın sirke satıyor. Komşun turşu tartıyor ama yüzü bal satıyor. Turşucunun güler yüzü, acının, eksinin müşterisini artırıyor. Balcının abus ve asık çehresi ise insanları, nefis bir tattan uzaklaştırıyor” demiş…
Gerçekten de ne güzel demiş…
Sadece esnaflıkta değil hayatımızın her safhasına tebessümü (gülümsemeyi) yaymalıyız. İşyerinde arkadaşlarımıza, evimizde eşimize ve çocuklarımıza, mahallede ve apartmanda komşularımıza…
İnsanların selamı bile çıkar ilişkisine dayandırdığı günümüzde samimi bir tebessüme ne kadar ihtiyacımız var değil mi?
Tebessüm (gülümseme) insanı insana yaklaştırır. Sevgi habercisidir ve dostluğa davetiyedir. Aynı selamlaşma gibi…
Kavga ve huzursuzluğun ortadan kalkmasına vesile olur.
Geçenlerde gittiğim hastanede kapıcısından tutunda hemşire ve doktoruna kadar güler yüzlü idiler. Bir duygu sağanağına tutuldum inanın ki… Kirpiklerim kapandı, yaşlar asıldı uçlarına. Ahenkli bir kapanışla boşaltmak istedim yüklerini hatta birkaç damla yuvarlandı yanaklarıma doğru… Gülümseme derinden, yürekten gelmelidir. İşte o zaman yedi veren güller gibi peşpeşe açar… Hastanedeki çalışanların yüzlerinde ki ifade bu tür gülümsemeydi. Yoksa duygu seline kapılır mı insan?
Güler yüz, karşıda ki insanın size yaklaşması ve içini açması; asık surat ise araya mesafe koyması demektir.
Mevlana hazretlerinin dediği gibi bir küp içindekini sızdırır dışına… Benim içim temiz diyenlere Osmanlı tokadı gibi bir cevap. İnsanları hor gör, tepeden bak ve üz ondan sonrada benim içim temiz de… Dışınızda gördüklerimiz, içinizde ördüklerinizdir.
İçten gelmeyen samimi gülümseme dışa yansımaz ve zoraki olur. O da etkili olmaz.
Ancak, içten bir tebessüm sevginin habercisi ve huzurun kaynağıdır.
Asık suratlı olmanın nedeni kalbin katılığındandır. Kalbi sevgi, tebessüm ve merhamet yumuşatır.
Kahramanmaraş Basın ve Halkla İlişkiler Müdürü rahmetli Zeki PALA “Vatandaş devlet kapısına dolu, canı sıktın, üzüntülü ve morali bozuk gelir. Onun için burası çözüm kapısıdır. Gidecek başka yeri yoktur. Sorunu vardır mutlaka. Onun için gelen insanları güler yüzle karşılamalıyız, dertlerini dinlemeliyiz, sıkıntılarına çözüm bulmaya çalışmalıyız.” derdi ve dediği gibide yapardı. Basın ve Halkla İlişkiler Müdürü olduğu için vatandaş direk yanına gelirdi. Derdini dinler, çayını söyler, hangi kurumlaysa işi oraya yönlendirir hatta telefon ederdi, dilekçe yazılacaksa vatandaşın dilekçesini de yazardı. Bende Devlet memurluğu hayatımda buna hep dikkat ettim.
Birde kurumlardaki asık suratları düşünün. Vatandaşa hizmet etmeyecekseniz, güler yüzlü davranmayacaksanız. Niye o makamları işgal ediyorsunuz? Yıllarca okudum, okumasaydın. Okuyup geldiysen, hizmetini samimiyetle ve güler yüzle yapmak zorundasın. Yapmayacaksan da çekip gideceksin. İnsanlara tepeden bakmayacaksın. Her kim olursan ol, işinin hakkını vereceksin.
Başka bir ilden misafirlerimiz gelmişti. Bir dükkâna girmeden önce dışarıdaki bir eşyanın fiyatını sorduk. Dükkânın içerisinde de başka bir eşyanın fiyatını sorduk ama dükkân sahibi sorup sorduğumuza pişman etti. “Ne kadar fiyat soruyorsunuz?” demez mi? Müşteriyiz. Hem iki eşyanın fiyatını sorduk. Suratından düşen bin parça…
Gülmesini bilmeyen dükkân açmasının en güzel örneğini yaşamış olduk.
İçtenlikle insanlara tebessüm etmeniz dileğiyle…
*
Mehmet Gören