” Allah yolunda öldürülenler için ” ölü” demeyin! Aksine onlar diridirler, fakat siz farkında değilsiniz. ” ( Bakara sûresi, âyet 154)
Râzî, Kâbî ve Ebu Müslim’e atfen ” diridirler” ifadesinin ” dirilecekler” anlamında kullanıldığını söyler. Bu, cennete girecekler için geçmiş zaman kipinin kullanıldığı âyetlerden kolayca çıkarılabilir. Dolayısıyla, Allah yolunda ölen veya öldürülen kimse, hayatını ve canını imanına şahit kılmıştır. Ancak böyleleri şehîd olarak adlandırılmayı hak ederler. ” ( Kur’an Meali)
Hakikaten, Yemen diyarlarını anlatırken, gündeme taşır iken, hüzünlenmemek, ağlamamak, müteessir olmamak mümkün değildir. Çünkü, Anadolu’nun bağrı yanık civanmertleri, yüz binleri bulan mevcutları ile çöllerde kalmışlar, şehid olmuşlar, aç kalmışlar, susuz olarak bir daha vatanlarına dönmemişler, akrabalarına kavuşamamışlardır.
Bir taraftan Lawrens gavurunun zulmü, karınlarının diri diri deşilerek altın aranması, diğer taraftan Müslüman bildiğimiz Arap kardeşlerin Türk düşmanlığı sineleri dağlamış, o tarihten bu yana içimizi burkmuş, kalbimizi dilhun etmiştir. Şu âyeti kerimeye dikkat çekmek istiyorum;
” Hakimiyetin tamamı o gün, sadece Allah’a ait olacaktır. O onları yargılayıp aralarında hüküm verecektir. İşte bunun sonucunda iman eden ve o imanla uyumlu davranış sergileyen kimseler, her tür nimetle dolu olan cennetlere yerleşecekler. ” ( Hac sûresi, âyet 56)
Zikredilen ayeti kerimelerden güç ve ilham alarak şu hususu arzetmek istiyorum: Türkiye toprakları, şehidlerle yoğrulmuş, şehidlerle bütünleşmiş bir vatana sahibiz. Hamdü sena olsun ki, şehidlerimizle öğünüyor, onlarla iftihar ediyoruz, her daim, her zaman onlar için Yüce Allah’a münacaattayız.
Yemen şehidlerinden bahsetmiş iken, kendi Dedem Zor Ahmet’ten söz etmeden geçemiyeceğim: 1875 doğumlu olup, Afşin Karagöz köyünün hatırı sayılır arazi sahibi, çiftçilik yapan birisi imiş!.. Bahçesi, Bağı, Değirmeni, uçsuz ve bucaksız tarlaları onun Yemen’e gitmesiyle, geride bıraktığı üç erkek, iki kıza ve genç yaşta asker yolu bekleyen nineme kalmıştır.
Dedem Zor Ahmet’in şehid olması üzerine, vatana getirilen bir çift potin ve şalvarından ibaret bir elbisesi köyüne gönderilmiştir. Geride kalan çocukları mirasa, mal varlığına çok küçük yaşta olmaları hasebiyle işletememişler, onun bunun kullanması sonucu ellerinden zayi olup çıkmıştır. Onun içindir ki,
Aile olarak, torunları olarak, hala şehid Dedemizin anısı ile, ismi ile oturup kalkar, ne şekil, nerede ve nasıl şehid edldiğini bilememek üzüntüsüyle yanıp kavruluruz. Allah makamını cennet eylesin!..
” Burası Hoştur, yolu yokuştur,
Giden gelmiyor, acep ne iştir!”
Yanık yanık söylenen türkü, tüm milletimizin,. büyükten küçüğüne varıncaya kadar herkes tarafından inilti ile söylenmektedir. Bu türküyü sevenlerin başında Atatürk, Turgut Özal, A. Türkeş, R. Tayyip Erdoğan gibi askere aşıklar önde gelmektedir. Gerçekten, bu şiiri dile getirir iken; ” Kışlanın önünde redif sesi var, acep torbasında nesi var, bir çift kundura ile bir de fesi var” şiirin bölümü içimizi acıtmakta, bizleri hüngür hüngür ağlatmaya duçar etmektedir.
Ama, temennimiz odur ki, bu ayetlerle, bu emirlerle kalbimiz öyle hoşnud oluyor ki, tarifi mümkün değildir:” Hakimiyyetin tamamı o gün Allah’a ait olacaktır. O onları yargılayıp aralarında hüküm verecektir. İşte bunun sonucunda iman eden ve o imanla uyumlu davranış sergileyen kimseler, her tür nimetle dolu olan cennetlere yerleşecektir. ” ( Hac sûresi, âyet 56)
Diğer taraftan, İslam tarihinde önemli bir olay bilinmektedir: Hani Rasulullah (sav)’in ve ordusunun Hendek gazvesi bulunmaktadır. İşte Hendekler kazılırken ve Huzeyfe’nin de aralarında bulunduğu gurup kendi paylarına düşen yerde hendek kazarken bir kaya çıkmıştı.
Tüm çabalar sonuçsuz kalmış, kaya değil balyoz kırılmıştı. Hazreti Peygamber’e durum haber verildi. Olay yerine gelerek balyozu aldı ve kayaya vurdu. Her vuruşta kayanın bir parçası kopuyor ve kıvılcımlar işaretle İran, Bizans ve YEMEN saraylarının ümmetinin eline geçeceğini müjdeliyordu.
İşte, içinde bulunulan zor zamanla bu müjde arasında makul bir bağlantı kuramayan hasta kalpliler, bu hususu ” boş söz, boş vaad” olarak görebilir.
Ama, unutulmamalıdır ki, Müslüman Türk askerimizin bulunmadığı yerler, halen perişan, halen sefil ve güvenli olmayan ortamda yaşamaktadırlar. Dolayısıyla, Yemen’den çıkarılan askerimiz, yüz binlerce verilen şehidi, şüheda sonucunda bu çaba ve gayret, dökülen kan boşamı gidecektir? Hayır!.. Yine hayır!..
Nasıl ki, askerimiz, Balkan ülkelerinde hali hazır varlığını koruyorsa, Irak’ta, Suriye, Afgan topraklarında izzet ve şerefle oradaki insanlara hizmet veriyorsa, Yemen insanlarına da hizmet edecektir. Çünkü, Yemen ülkesinde birlik ve beraberlik yoktur. Yemen’deki iç çatışma, Sünnilik, Şialık düellosu insanları canından bezdirmektedir. Bu sebeple,
Yemen harbinin detayını öğrenmek, bilgi sahibi olmak için son Yemen Valisi Mahmut Nedim beyin anılarını, zevkle, iştiyakla, çoğunluk hüzünle, içimiz kan ağlayarak okumamız gereklidir. Çekmiş oldukları açlığı, sefaleti, yiyecek, ekmek bile bulamadıklarını öğrenmemiz lüzumludur.
Tıpkı, son Medine müdafii General Fahrettin paşanın, isyancı çapulculara, İngiliz mütecavizlerine teslim olmayıp tam tamamına iki sene 7 ay bayrağımızı teslim etmeyişi , yiyecek bulamayıp Çekirge sürülerini yedikleri gibidir.
Fahreddin paşa, Medine’den sonra iki yılda Malta’da sürgün hayatı yaşamış, Mustafa Kemal Atatürk’ün bizzat girişimleri ile, özgürlüğüne kavuşarak, Kars vilayeti üzerinden Türkiye topraklarına girmiş bulunmaktadır.
Netice ve sonuç olarak;
Yemen topraklarında şehid düşenler, hepimizin dedesi, atası gibidir. İster Afşin’li olsun, ister Elbistan’lı olsun, ister G. Antep’li olsun, hasılı nereden olursa olsun bizim canlarımızdır, ciğerlerimizdir, atalarımızdır.
Onlar; köylerini, yerlerini, yurtlarını, evlerini, barklarını; çocuklarını, ailelerini ve tüm yakınlarını bırakarak diyar diyar ötelere, Fizan’lara, Yemen’lere, Necid çöllerine gitmişler ve oralarda şehid olarak dâr-ı bekaya yürümüşlerdir. Makamları cennet olsun!..
Hasılı, Yemen şehidleri yüreklerimizi burkmakta, bizleri derin üzüntülere boğmaktadır. Kim unutabilir bunların serancamlarını, acılarını, sahipsiz olarak oralarda kalmalarını?
Örneğin, Afşin Kangal köyünden esir Bilal’in acıklı hikayesi!.. On beş yıl sonra Yemen’den Kangal köyüne dönüşü, hanımının kardeşiyle evlenmesi yüreklerimizi dağlamaktadır. Ve evine döndükten sonra, evinin karşısına oturmuş, üzüntüsünden dizlerinin bağı çözülerek bir kaç ay sonra da köyünde vefat etmiştir.
Esir Bilal’in, Zor Ahmet Dedenin hikayesi unutulmayacak, dilden dile, gönülden gönüle aktarılıp gidecektir. Ancak, gönüller istiyor ki, Milli Savunma Bakanlığı’mızın şehid yakınlarını unutmaması, onları arayıp bilgi vermesi bir zarurettir.
Yani, yakın tarihimizde şehid düşenler nasıl devletçe itibar görüyor ise, tabii ki, haklarıdır. Yemen’de, Medine’de ve sair yerlerde de ölenler bu aziz milletin ataları ve çocuklarıdır. Onların tamamına rahmet diliyor, makamlarını âli olmasını, komşularının Rasulullah ve sahabe-i kiram olmasını niyaz ediyorum.. Selam ve dua ile…
*
Şerafettin Özdemir