İzmir’in Gâzi Ülkücülerinin her sene mûtat olarak yaptıkları geleneksel toplantılarının 50. Yıl buluşması, 16-18 Temmuz 2023 tarihinde Afyon Jura Termal Oteli’nde gerçekleştirildi.
12 Eylül öncesi İzmir’de “Allah, vatan ve millet” için mücâdele veren Kıble yürekli, “Gül” gönüllü, Hilâl bakışlı, Bozkurt duruşlu, Turan düşünceli ve Kürşad tavırlı ülkücülerin bir araya gelmelerindeki muhabbet, samîmiyet, heyecan ve hasretle kucaklaşmalarındaki hissiyat kelimelerin târif edemeyeceği güzellikteydi ve tam da “anlatılmaz yaşanır” ifâdesinin en anlamlı bir biçimde kıyâma durmasıydı… Ve bu hâl; “Gönülleri birleşen, uzaklarda dertleşen”, öz gardaştan öte özge bir muhabbetin tezâhürü olan kadim ülküdaşlık duygusunun yeniden gönül ufuklarımızda bir dolunay ihtişamıyla doğmasıydı….
“Gidip de dönmemek, gelip de görmemek” hayatın bir gerçeği olduğuna göre, her yıl yapılan bu toplantılar, birbirimizi görüp hasret gidermemize, dertleşmemize, eski günlerimizi ve hâtıralarımızı yâd etmemize, gönül köprülerimizi, ülküdaşlık duygularımızı kuvvetlendirmemize ve helâlleşmemize vesile olmaktadır.
Bu toplantılara teşrif eden ülküdaşlarıma ve ailelerine, gelmek istemesine rağmen mâzeretleri sebebiyle gelemeyen ve gönlü bizimle birlikte olan İzmir’in Gâzi Ülkücülerinin cümlesine en kalbî muhabbetlerimi sunuyorum. Bu vesileyle bu anlamlı ve güzel geleneği başlatan, baştan beri bu toplantıların her türlü yükünü çeken Ecz. Abdullah Taş Başkanıma ve İlhan Köymen kardeşime İzmir’in Gâzi Ülkücüleri adına teşekkür ediyor ve Aydın Çelebi Hocam başta olmak üzere tertip heyetinden ve emeği geçen herkesten Allah (c.c.) râzı olsun diyorum.
70’li yıllarda, İzmir’deki ülkücü mücâdelede omuz omuza yürüdüğümüz; ölümün nefesini ensemizde hissettiğimiz, baharlarımıza kan damlayıp, “Dev ömürlerin bir namluya sığdığı” o zor günlerde ölümüne sırt sırta verdiğimiz, birbirimize canımızı emânet ettiğimiz çatal yürekli ideâlist gardaşlarımız, şâirin;
“Gelir bir bir, gider bir bir, kalır BİR;
Gelen durmaz, giden gelmez bu bir sır.”
dediği gibi bir bir gazel döküyor…
Bu toplantıda da; Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi öğrencisi olan, komünistlerce 4 Ocak 1968’de Site Yurdu’na kurşunlanıp şehâdet mertebesine ulaşan ilk ülkücü şehidimiz Rûhi Kılıçkıran ile başlayan ve ölümsüzler kervanına katılan cümle şühedâyı rahmetle anıyor; “Vatanımın ha ekmeğini yemişim, ha uğrunda kurşun” diyerek İzmir’de uçmağa varan; Sezai Küçükmaltepe’den Suat Kürşad’a, Cengiz Şen’den Reşat Atalay’a, Ahmet Çelik’ten Mesut Yergin’e, Mustafa Gönül’den Turan İbrim’e, Saffet Çelik’ten Nurettin Temiz’e, Halil Esendağ’dan Selçuk Duracık’a, Kemâl Fedâi Coşkuner’den Fırat Yılmaz Çakıroğlu’na kadar bütün şehitlerimizi rahmet ve minnetle yâd ediyoruz. 12 Eylül cellatları tarafından haklarında îdam kararları verilen, urganlı şafaklardan nurlu basamaklara Kelime-i Şehâdet getirerek yürüyen ve şehitlik rütbesiyle şereflenen; Mustafa Pehlivanoğlu’nun, Ali Kerse’nin, Ali Bülent Orkan’ın, Cengiz Baktemur’un, Cevdet Karakuş’ın, Fikri Arıkan’ın, İsmet Şâhin’in menzillerinin mübârek, mekânlarının Cennet, makamlarının âlî olması için duâ ediyoruz. Ayrıca İzmir’de mücâdele veren ve rahmet-i Rahmana kavuşan Burhanettin Semerkantlı’yı, Ömer Fâruk Işık’ı, Muzaffer Kayıhan’ı (Eşrefpaşalı Arap Muzo’yu), Demir Karanfil’i, Dr. Halit Kabasakal’ı, Haydar Hoşgönül’ü, Hüseyin Toparlak’ı, Rûhi Cebeci’yi, Dr. Abdurrezak Uygur’u, Dr. Erol Atik’i, Nadir İnal’ı, Dr. İsmail Cengiz’i, Dr. Cengiz Karalezli’yi, Dr. Halit Oğuz’u, Dr. Fethullah Esmeray’ı, Kamber Aydın’ı, Muzffer Gökçen’i, Muzaffer Genç’i, Aşur Demirbağ’ı, Subutay Demir’i, Ahmet Arslan’ı, Tayyar Ağlayan’ı, Erdoğan Poyraz’ı, Hüseyin Balkan’ı, Mahmut Odabaşı’yı (Mafya Mahmut’u) Uğur Derviş Tekdal’ı (İdiamin’i), İlhami Bölük’ü, Suday Savrun Sandık’ı ve Hasan Kanböre’yi de Fâtihalarla yâd ediyoruz.
12 Eylül öncesinin o zor günlerini İzmir’de yaşayan ülkücülerin gönülleri her dem genç olsa da bu güzel insanlar saçlarından, sakallarından giymeye başladıkları beyaz kefenleriyle zâten her geçen gün biraz daha gün batımına doğru yol alıyor. “Gün Akşama Yaslandı”ğı için ömür mevsimimiz sonbaharın son demine geliyor… Bu hazan mevsiminde, “İzmir’in Gâzî Ülkücüleri”nden “âsûde bahar ülkesi”ne hicret edenler artarken, “dünya gurbeti”ni mesken tutanların sayısı da ‘Kıbrıs Gâzîleri’ misâli gitgide azalıyor… İzmir Bornova Öğretmenevinde 40 yıl sonra yaptığımız ve geçmiş yılardaki buluşma toplantılarımızda da bir arada olduğumuz, ancak fânî âlemdeki misâfirliklerini tamamlayıp dünya zahmetinden Hakk’ın rahmetine hicret eden, Mehmet Arıcan’dan, Mustafa Kurucu’ya, Hüseyin Aras’tan Arslan Demirci’ye, Mehmet Uyanık’tan Selahattin Bayraktar’a, Ahmet Kolutek’ten Hüseyin Düz’e, Dr. İsmail Özpınar’dan Erkan Yıldırımkaya’ya, Hüseyin Baydar’dan Numan Yılmaz’a, Güngör Maraş’tan Ahmet Yıldırım’a ve Sabahattin Çenet’e kadar ismini saydığımız ve sayamadığımız bütün gönüldaşlarımızı da hayır duâlarla hatırlıyor, bilvesile cümle şehitlerimiz ve rahmet-i Rahmân’ uğurladığımız ülküdaşlarımızın için duâ ediyor ve aziz ruhları için Fâtihalar gönderiyoruz. Ayrıca Mehmet Arslantaş’ın (Kozanlı’nın) kurduğu “İzmir’in Gâzî Ülkücüleri”nden oluşan “Hatim Grubumuz” tarafından da her ay iki hatim tilâvet ediliyor, şehitlerimize ve Âhiret Yurdu’na yolladığımız gönüldaşlarımızın rûhuna bağışlanıyor….
2023 Afyon toplantısında; “denize maya çalmak” adına İzmir’i ve üniversite gençliğini millî değerlerle buluşturmak için gayret kuşağını kuşandığımız 70’li yılları, o yılların çıkarsız dostluklarını, Türk-İslâm Ülküsü yolunda fîsebîlillâh yapılan mücadeleleri, ferâgat ve fedâkârlıkları, “hesâbî” değil “hasbî” olan, en saf ve en temiz duygularla yaşanılan ülküdaşlıkları bir kere daha yâd ettik… O yıllardaki; yiğitlik ve cesaretin, ahlâk ve fazîletin, kardeşlik ve samimiyetin, iç içe girdiği, en kalbî duyguların, en bâkî arkadaşlıkların, en ulvî gönüldaşlıkların yaşandığı ve en soylu ideâlizmin yaşatıldığı yıllardaki hâtıralarımızı, aynı ana-babadan sudûr eden kardeşliğin bir önceki hâli, âhiret kardeşliğinin bir sonraki mertebesi sayılan “kadim ülküdaşlığı” ve “dâvâ arkadaşlığı”nın “kardeşlik hukuku”ndan bir cüz olduğu yıllardaki ideâlizmi ve ülkücü rûhu da yapılan sohbetlerde ve salondaki konuşmalarda dile getirdik…
Bu toplantı da Abdullah Taş Başkanın yerinde ve otoriter tavrıyla günlük siyâset konuşulmadı. Böylece günümüzün hâl-i pür melâli değil, dünümüzün ülkücü ruhu, aşkı ve heyecânı yâd edildi… Ayrıca “İstikbâl Yürüyüşü”nü 20’li yaşlarda yaşayıp, 70’li yaşlarda samimi bir üslupla kaleme alan ve İzmir’in gazi ülkücülerinin şanlı mücadelesinin destanını yazan İlhan Köymen kardeşimin “1975 EGE ÜNİVERSİTESİ ÜLKÜCÜLERİ İSTİKBÂL YÜRÜYÜŞÜ” isimli eseri, Ahmet Kıskaç Hoca’nın “SÜNNÎLİK – ALEVÎLİK KİMİN İÇİN İKİLİK?” kitabı ve fakirin “HAC ve DU” isimli risâlesi de toplantıya katılan arkadaşlarımıza dağıtıldı. Salon toplantılarında ülküdaşlarımız tek tek kendisini tanıttığı gibi, 50. Yıl buluşması hakkındaki duygu ve düşüncelerini de dile getirdi. Mustafa Çolakoğlu kardeşimizin getirdiği Malatya kaysılarıyla ağızlar tatlanırken, Aydın Çelebi Hoca’nın Unesco tarafından ismine tescillenen “MUĞLA ZEYBEĞİ” oyununda sergilediği müthiş figürleri, koreografileri, dans hareketleri ve giydiği efe kıyafetiyle de seyir zevkimizi en üst seviyeye çıkardı…
Yapılan sohbet ve konuşmalarda;12 Eylül öncesini yaşamış kadim ülkücüler olarak bizlerin, dün olduğu gibi, bugün de ülküdaşlık hukukunu yaşatmamızın ve her meseleye siyâsî gözlükle değil, Türk-İslâm Ülküsü penceresinden bakmaya devam etmemizin şartın ötesinde bir mecbûriyet olduğu da mükerreren vurgulandı… Zâten altının değerini sarraf, ülkücünün kıymetini de yalnız ve ancak ülkücüler bilir… Şu üç günlük dünyada, dün birbirine canını emânet eden ve can gardaşı olan ülkücülerin, bugün siyâsî tercih farklılıkları sebebiyle birbirinin gönlünü aslâ kırmaması gerektiği de su götürmez bir gerçektir. İzmir’in Gâzî Ülkücülerinin dün olduğu gibi bugün de birbirini en samîmi duygularla ve en kalbî muhabbetle sevmesi, Peygamber Efendimiz(s.a.v.)’in “Îman etmedikçe Cennet’e giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de kâmil mânâda îman etmiş olamazsınız” hadîs-i şerifini her dem rehber edinmesi, rahmetli Gâlip Erdem Ağabeyin; “En büyük eksikliğimiz birbirimizi yeterince sevmeyi öğren(e)memiş olmamızdır.” sözünü de aslâ hatırından çıkarmaması gerekir. Rozetimiz ne olursa olsun, yüreğimizin rozetimizden çok daha büyük olduğu şuurunu taşımalı ve ortak paydamızın İzmir’de verdiğimiz dünkü şanlı mücâdele, müşterek mâzî ve ülkücü duruş olduğunu da hiçbir zaman unutmamalıyız… Afyon toplantısı da bu konuda çok güzel bir örnek olmuş, millî siyâset dile gelirken günlük politika konuşulmamış ve dünkü kadim dostların gereksiz yere tartışması önlenmiştir. Bu toplantılar; farklı mecralara savrulan ülküdaşlarımızın birlik ve beraberlik şuuruyla bir araya gelmelerine ve Ülkücü Türk milliyetçilerinin ülke siyâsetinde kâmil mânâda söz sâhibi olmalarına vesîle teşkil etmesi duâ ve niyazımızdır.
70’li yıllarda, İzmir’de “ülkücü” olmak çatal yürek isterdi… Yozgat’ta, Kahramanmaraş’ta, Erzurum’da ve benzeri yerlerde ülkücü olmak kolay bir iş ve her kişinin harcı, İzmir’de ülkücü olmak ve ülkücü kalmak ise çatal yürek isteyen zor bir iş ve “er kişi”nin harcıydı. 12 Eylül öncesinde İzmir’in siyâsî şartları bizler için çok zor ve menfî olmasına rağmen ülkücü hareket mensupları, “Yufka yüreklilerde çetin yollar aşılmaz” diye haykırıp, hiç kimseden ayak çekmeden kelle koltukta mücâdele vererek “Erliğin darlıkta belli olduğunu” cümle âleme göstermişti…
70’li yıllarda pembesinden kızılına, bölücüsünden mezhepçisine her türlü sol fraksiyonun baskı ve şiddet uygulayıp, tehdit ve ölüm kustuğu İzmir’de, ülkücülerin sayısı, “bir avuç” tâbiriyle ifâde edilecek kemiyetteydi. Ancak; başı dik, alnı ak ve sevdâsı Hak olan, “Kevser akan, ‘Gül’ kokan” Türk’ün yürek sesi, Türk Dünyası’nın beşik kertmesi ve ideâlizmin son efsânesi olan İzmir’in Gâzî Ülkücüleri “Öz yurdunda garip, öz vatanında parya” muamelesi görmelerine rağmen aslâ yılmamıştı. 12 Eylül öncesindeki her türlü zorluğa, zorbalığa, yokluğa, sâhipsizliğe, saldırıya göğüs germiş, mukaddes ülkülerini genç dimağlara nakşetmenin ve İ’lâ-yı Kelîmetullah Dâvâsı’na sâhip çıkmanın mücâdelesini korkusuzca vermişlerdi… Ahmet Yesevî(k.s.)’nin nefesiyle tüttürülen “Ocak”larda buluşan ve “Kadife eldiven içinde çelik yumruk” diye vasfolunan ülkücü gençler “Dîn ü devlet, mülk ü millet” için, taşın altına sadece elini değil hem bedenlerini hem de yüreklerini koymuşlardı… Bu konuda şu husûsu da belirtmemiz gerekir ki; 12 Eylül öncesinde İzmir’in Gâzî Ülkücüleri; hayatlarının belki en sıkıntılı günlerini bu şehirde geçirmiş olsalar da en unutulmaz hâtıralarını, en sağlam kardeşlik duygularını ve en mutlu zamanlarını da İzmir’deki “Ocak”larda yaşamışlardı…
Damarlarımızdaki asil kan ve yüreğimizdeki âteşin îmanla Allah (c.c.) ve Türklük düşmanları karşısında Kürşad tavrı ve Hz. Hamza (r.a.) duruşuyla yapılan kutlu mücadeleler; Afyon’daki salon toplantılarında yapılan konuşmalarda, o günlere âit resimlerden oluşan slayt gösterilerinde marşlar eşliğinde bir kere daha hatırlandı… “İzmir’deki ülküdaşlık”, “İstikbâl Yürüyüşü” ve müşterek mâzînin azîz hâtırâları buğulu gözlerle yâd edildi. Türk-İslâm kültürünün mayalandığı fakir ailelerin helâl süt emmiş evlatları olarak dünyaya gelen; elbiseleri ve ayakkabıları eski, cüzdanları boş, yaşları genç ama gönülleri tok, alınları ak, başları dik, sevdâları Hakk, îmanları kavî, hayâlleri büyük, ülküleri mukaddes olan çatal yürekli bu yiğit Türk çocuklarının muhayyel değil ‘yaşanmış ülkücülüğü’ anlatıldı. O zor yıllarda; son bağımsız Türk devletini yaşatmak, için yapılan fedakârlıklar, çekilen sıkıntılar, evde bir kazan çorbayla, lokantada “az kuru fasulye, üç parça ekmek”le yenilen yemekler, nâdir günlerde kendimize ziyafet çekerken; “aldığımız bir kilo süte, her gelen misâfirle bir bardak su ilâve ettiğimiz” kahvaltılar, yokluklar ve yoksulluklar içinde yaşanılan unutulmaz hatırâlar da anlatıldı. “Bir ekmeği bölüşen, bir battaniyeyi, bir endişeyi, bir ümidi paylaşan, ölümle hayat arasındaki ince çizgide hayatla veya ölümle cilveleşen…” İzmir’in Gâzî Ülkücülerinin en olumsuz şartlarda verdiği mücâdelelerle birlikte, ideâlizm rûhunun yeni baştan hayâtiyet kazanması için “Bir olmamız, iri olmamız ve diri olmamız” gerektiği de dile getirildi. Bu kadar büyük ve çetin mücâdeleler veren, çileler çeken, fedâkârlıklar yapan bir hareketin devlet olma mürüvvetini görememesinin acısı da yüreklerimizi yaktı. Ve Efendimiz Aleyhisselâtü Vesselâm’ın “Birlikte rahmet, ayrılıkta azap vardır.” hadîs-i şerifleri de bir kere daha hüzünle hatırlandı…
Torun tosun sâhibi olan, şimdilerde torunlarını yavru kurt olarak büyüten ihtiyar delikanlılar hayat tarafından çok yorulmuş olsa da bu çile nesli yaşlansa da millî hislerinden, ülkücü düşüncelerinden ve heyecanlarından hiçbir şey kaybetmediği Afyon toplantımızda bir kere daha görüldü. Çünkü ‘Onlar’ hâlâ, Dilâver Cebeci’nin;
“İçim içime sığmıyor, maytaplardan deliyim
Bir bayrak dalgalansa yüceden,
‘Hadi!’ dese birisi,
Peşindeyim, vallâhi peşindeyim”
dizelerinde ifâde ettiği enerjilerinden, Kızılelma ideâllerinden, hudutlarla aslâ sınırlanmayan ve şimdiki zamana mahpus kalmayan hayâllerinden, menfaat tornasından ve haramî sofrasından geçmeyen tâvizsiz hâllerinden; sarsılmayan îmanlarından, tükenmeyen heyecanlarından, dünyaya eyvallah etmeyen yanlarından, haram değmemiş kazançlarından ve destanları kıskandıran kahramanlıklarından zinhâr tâviz vermemişlerdi… Çünkü ‘Onlar’; her zaman ve her şartta “ülkücü” olarak kalmış ve bu sıfatı taşımayı en büyük şeref bilmişlerdi… ‘Onlar’; ülkücülüğü, sıradan bir siyâsî hareket değil; bir medeniyet iddiâsına sâhip olan, kalbi Türkiye için çarpan, gönlü Türk-İslâm Dünyası’nı kucaklayan bir dâvâ ve millî-İslâmî-insânî hasletlere sâhip ahlâkî bir duruş olarak görmüşlerdi. Onlar”; yaşanmamış bir davanın yaşama şansının ortadan kalkacağını, zafere ulaşmanın ise dâvâsını yaşayarak yaşatanlar tarafından gerçekleştirileceğini dün olduğu gibi bugün de hayatlarıyla ortaya koymuşlardı.
İzmir’in Gâzî Ülkücüleri; belki bugün siyâseten ayrışmış olsalar da aynı teknenin hamuru olduğunu bilen / bilmesi gereken, Tûran ideâliyle kutlu bir hedefe yürüyen, aynı şehit tabutlarına omuz veren, hançeresini yırtarcasına aynı marşları söyleyen, “Yatağına Kırgın Irmaklar” misâli aksalar da mutlaka bir bayram sabahı aynı çizgide kucaklaşacaklarıdır. Ve “Onlar”; cenâzeslerine gelmeyecek siyasiler yüzünden, tabutlarını omuzlayacak gönüldaşlarının gönüllerini kırmamaları gerektiğinin şuurunda olmaları da şartın ötesinde bir mecburiyettir.
Şâirleri Allah (c.c.) söyletir; can dostum İlhan Köymen kardeşimin Afyon toplantısında okuduğu kıymetli hemşerim Celâlettin Kurt Hoca’nın; “Bir Gün Döneceğiz” isimli şiiri İzmir’in gâzî ülkücülerinin düşüncelerine de tercüman olmuştur:
“Bir gün döneceğiz sürüldüğümüz diyarlardan,
Ay vaktinde gitmiştik, ay vaktinde geleceğiz.
Öpeceğiz dolunayın gamzeli yanaklarından,
Gelirken güller getireceğiz terkimize yükleyip;
Allı, morlu, süt bakışı beyazlı, yedi veren güller,
Dökeceğiz ülkemizin üstüne kanatlarımızdan.”
Türk milliyetçilerinin yeniden Türk-İslâm Ülküsü anlayışında bir araya gelmesi, bir ve beraber olması, ferâset ve basiret ile hareket edip hâl-i pür melâlimizin hitam bulması, “Türk milliyetçiliğinin vicdanı ve ahlâkı” olan / olması gereken” ülkücüleri devlet idâresine lâyık eylemesi ve hâkim kılması için Yüce Rabbimize duâ ediyoruz.
2024 yılında yapılacak olan İzmir’in Gâzî Ülkücülerinin 51. Yıl buluşmasının daha yoğun bir katılımla gerçekleşmesi, birlik ve beraberliğimize vesîle olması niyazıyla cümle gönül dostlarımıza hayırlı ve sağlıklı bir ömür diliyorum. Allah (c.c.) ömür verirse seneye de hayırlısıyla hep birlikte buluşmak duâ ve niyazıyla cümlemizin emâneti “Sonsuzluğun Sâhibi”ne olsun. Doğu Türkistanlı Uygur Türklerinin bir ifâdesiyle hatm-i kelâm ediyorum: “Allah biz bilân” (Allah bizimledir.)
*
Dr. Mehmet GÜNEŞ
22 Temmuz 2023 – YOZGAT