” Allah demişti ki: ” Ey İsâ, ben seni vefat ettireceğim, bana yükselteceğim, seni inkâr edenlerden temizleyeceğim ve sana uyanları, ta kıyamet gününe kadar inkâr edenlerin üstünde tutacağım. Sonra dönüşünüz bana olacaktır. Ayrılığa düştüğünüz şeyler hakkında aranızda ben hükmedeceğim.” ( Âl-i imran sûresi, âyet 55)
Zikredilen bu ayet mealinin izahı:
” Teveffî lugatte esas itibariyle bir sayının tam olması , bir işi tam yapmak anlamındadır. Sonradan can almak mânasında kullanılmıştır. 55 nci âyette geçen teveffî kelimesi üzerindeki görüşleri üç noktada toplayabiliriz. 1- Teveffî ölüm mânasınadır. 2- Teveffî uyku mânasınadır. 3- kabz ( tamamen alıp kaldırmak mânasınadır. ” ( Kur’an Tefsiri, C 1, say. 447)
Bu günkü konumuz, İsa (as)’ı anlatmak, izah etmek ve bilinmeyenleri, bilinmek istenmeyenleri gündeme taşımaktır. Çünkü, arzedilen ayeti kerime mealinden de anlaşılacağı üzere, Peygamber İsa (as) bir beşer olarak yaşamış, belirli bir yaşa geldikten ömrü tamamlandıktan sonra da vefat etmiştir.
Malumdur ki, peygamberlerin hayatında çile vardır, ızdırabı yaşamak bulunmaktadır. Hangi peygamberin hayatına dokunursanız, orada bir eziyeti, bir yaşanmış kötülüğü görmek mümkün olacaktır. Örneğin, soruyorum, hangi peygamber ki, zulme uğramamış, ızdırap çekmemiş olsun?
Hazreti Nuh (as) kavmi ile cedelleşmiş, alay edilmiş ve hatta oğlu tarafından bile kabul görmeyip inkarla baş başa kalmıştır. İbrahim ( as)’ın yaşamış olduğu hadiseler bu gün bile bizleri derinden üzmekte, için için ağlatmaktadır. Putlara karşı vermiş olduğu , Nemrud tarafından ateşe atılması ve doğduğu topraklardan sürgün edilmesi bu rezaletin açık göstergesidir.
Kâbe’nin inşası, zemzem kuyusunun bulunuşu, İsmail (as) kurban edilmesiyle ilgili imtihanı gibi derin mes’eleler çekmiş olduğu eziyetin, zulmün örnekleridir.
Musa (as)’ın Firavn tarafından kötülüğe, zulme maruz kalması, kavminin kendisini bırakıp Tur_ı Sina’da heykele tapmaları, bunlar mes’elenin özü itibariyle önemli hadiselerdir. Yine peygamber Zekeriyya (as)’ın maruz kalmış olduğu kötülükler, oğlu Yahya (as)la birlikte testere ile biçilerek öldürülmesi unutulacak, göz ardı edilecek haller ve hadiseler değildir.
Konumuzu başlı başına meşgul eden İsa (as)’ın dini, tarihi mes’eleleri bu gün bile hala elden ele, dilden dile dolaşıp durmaktadır. Gerek Hristiyan rivayetine göre Hz. İsa’nın ölmediğine, halen diri olduğuna inanılır iken, İslam aleminde de bu görüşler, düşünceler revaçtadır.
Hakikaten, bu hususta aziz Kur’an’a gönül vermiş ilim erbabı Hz. İsa’nın kul ve insan olarak öldüğünü ileri sürmektedirler. Hz. Ali (ra), ibn Abbas’tan naklettiği bir görüşe göre ” innî müteveffîke” yani ” ben seni öldüreceğim” ayeti kerimesi de bu sözü teyid etmektedir.
Demek ki, Hz. İsa (as), babasız dünyaya geldiğine, daha bebek iken konuştuğuna göre, bir kul olarak ölmüş ve onun ruhaniyeti göklere yükselmiştir. Hristiyan aleminin veya bir kısım İslami kesimlerin inancı olan ” Hz. İsa ölmemiştir, o göklerdedir” iddiası tutarlı, isabetli bir görüş değildir.
Ancak, Hristiiyan aleminin ” İsa öldürüldü” iddiaları tutarlı bir iddia olmayıp, Hz. İsa eceliyle vefat etmiştir. Bir kısım gelenekci Müslümanlarında ” İsa, kıyamete yakın bir dönemde yere inecek, Şam şehrine vaki olacak yanlış iddiaları tutarsız, gereksiz ve inandırıcı olmayıp, tamamen indi, geleneği korumak için öne sürülmüş yanlış görüşlerdir. Şu ayeti kerimeye dikkat edelim:
” Ve ” Allah’ın elçisi ( olduğunu söyleyen) Meryem’in oğlu İsa Mesih’i işte biz öldürdük!” demeleri nedeniyle … Aslında onu ne öldürdüler nede çarmıha gerdiler, fakat ( kafa karışıklığıyla ) onlara öyle olmuş gibidir. Bu konuda farklı görüş ler ileri sürenler ise, ondan dolayı gerçekten şaşkınlık içersindedirler; onunla ilgili bir bilgileri yoktu ve yalnızca zanna dayanıyorlardı.Sonuç olarak kesinlikle onu öldürmediler.” ( Nisâ sûresi, âyet 156)
Günümüz dünyasında Filiistin topraklarında, Gazze’de yaşaandığı gibi, o zaman ki Yahudiler yani Siyonistler İsa’yı öldürdüklerini iddia etmişlerdir. Bu iddiayı savunanlar olmuştur. Fakat, tarihçiler bu görüşün sakat, mesnetsiz bir görüş olduğunu iddia etmişlerdir. Hz. İsa’nın ölümüne dair kilise tarafından icat edilen bütün bir dini efsanenin temelinde peygamberin beşeri tabiatını içine sindirememenin kafa karışıklığı yatar. Efsane büyütüldükçe kafa karışıklığı da o kadar artmış bu gün kü hale dönüşmüştür. Hristiyan aleminde envai çeşit İsa görü yaşanmaktadır.
Hazreti Meryem validemiz Tanrı’nın annesi değildir!..
Yanlış inanca bakınız ki, Hriistiyan alemi dün ve bu gün Hz. Meryem’e ” Tanrı’nın annesi” diye hitap etmektedirler. Halbu ki, zaten Meryem hanım efendi İsa için çekmiş olduğu sıkıntılardan dolayı zaten kahramandır, yiğit bir hanım efendidir. İskenderiyeii Kilise babaları bu ünvanı Milâdi 431 ortaya atmışlar Efes Konsili de kabul etmişdir.
Mes’ele, aziz Kur’an’a havale edilirse iman ediyorum ki, her şey gözler önüne serilecek, Müslümanlarda Hz. İsa’nın tekrar teşrif edeceğini bırakıp, iman edeceklerdir. Çünkü, aziz Kur’an’ın 19 ncu suresi olan Meryem suresi bu gerçekleri izah etmektedir.
” Müfessirlerin çoğunun kanaatine göre Hz. İsâ, ruhu ve cesediyle birlikte göğe yükseltilmiştir. Bir kısım müfessirlere göre göğe yükseltilen, İsâ’nın cismi değil, ruhudur.Burada ” seni yükselteceğim” hitabı ile kasdedilen , Hz. İsâ’nın ruhudur. Çünkü ruh, insanın hakikatidir. Cesed, emanet elbise gibidir. Artar, eksilir. Değişmeyen insanın ruhudur.
Bu görüş, âyetin ruhuna daha uygundur. Zira:
1) Kur’ân-ı Kerîm, Allah’ın kanununda bir değişiklik bulunmadığını söylüyor. İsâ’nın, cismiyle birlikte göğe yükseltilmesi, Allah’ın arzdan çıkan maddelerin tekrar arza döneecekleri hakkındaki kesin kanununa aykırıdır. Madde, madde olarak ve tabiatında bir değişiklik olmadan, haricî tesirler bulunmadan yukarı kalkmaz. Hiç bir beşere böyle bir şey olmamıştır.
2) Gök ile kastedilen maddî gök ise bu, yıldızlardan ibarettir. Yani İsâ, şu yıldızlardan birine mi çıkarılmııştır? Eğer kasdedilen ma’nevî gök ise oraya cesed gitmez., ruh gider. Çünkü orası maddî değildir.
3) Kur’ânı Kerîm, İsâ’nın göğe yükseltidiğini söylemiyor. Allah’a yükseltiğini söylüyor. Allah’a yükselmek başka şey, göğe yükselmek başka şeydir. Allah’a yükselmek , O’nun katında yüksek derece kazanmak anlamına gelir. İdris Aleyhisselam hakkında da : ” Biz onu, yüce bir dereceye yükselttik.” ( Meryem sûresi, âyet 57) buyurulmuştur.
Kur’ânnı Kerim’de İsâ’nını öleceği açıkça ifade edildiğine göre onun öldüğüne inanmak gerekir. Anca İsâ. hristiyanların zannettikleri gibi öldürülmemiş, asılmamış, Allah onu Yahudîlerin şerlerinden kurtarmıştır. Yahudiler, İsâ’ya benzettikleri birini İsâ diiye asmışlardır. Hz. İsâ da onların gözlerinden kaybolup emin bir yere gitmiş ve orada normal bir şekilde vefat etmiş, ruhu da göklere yükselmiştir.
İsâ’nın ineceğine ve İslâm şeriâtiyle amel edeceği haakkında rivâyet edilen çelişkili hadisler eğer doğru ise şöyle te’vil edilebilir. Bir peygamberin dini yaşadıkça kendisi ma’nen yaşamaktadır. İsâ’nın fikriyatını, Yahudîler öldürememişlerdir. Bilâkis onun tebliğleri yayılmış, Yahudîliğe hakim olmuştur.
Onun ruhunu temsil eden ümmeti, bir gün ismen olmasa bile, ma’nen Hz. Muhammed’in fikriyatını benimseyecek, onları uygulayacaktır. Nitekim XX nci asrın son yarısında Avrupa’da İslam’ın sesi yavaş yavaş duyulmağa başlamıştır. Afrika’da İslâmiyet sür’atle yayılmaktadır. ” ( Kur’an Tefsiri, S. Ateş, say. 448)
Netice olarak;
Yeni bir yılın eşiğinde Rabbimden niyazım, duam odur ki, Müslümanların mes’eleleri derin derinidüşünmeleri, gerçek bilgilere vakıf olmalarıdır. Öylesi, ” dedim”, “dediler” gibi bir hayli çelişkili ifadeler bizi bir yere getirmemiş, bilakis, gidilecek yoldan, mutlu sondan uzaklaştırmıştır.
Tefsirinden müstefid olduğum büyük alim Süleyman Atei hoca gibi müthiş alimlerin sayılarının çoğalmasıdır. M. Okuyan, M Görmez, A. Bardakoğlu, bir dönemin meşhur şairi Akif, İkbal, Şeriati, M. İslamoğlu ve benzeri imüthiş ilim adamlarının çoğalmasıdır.
Yoksa, rivayetlerin içersinde boğulup kalırsak, kürsülerimizi, minberlerimizi, mihrablarımızı rivayet kültüründen kurtaramazsak, çelişkili anlatımlar devam edecek, anlamsız, verimsis ” Kur’an Okuma Yarışmaları” iilanihaye devam edip gidecektir.
Yaz tatilimde rast geldim. Bir cuma namazında, minbere çıkan bir hoca kardeş, tesbih namazının oluşumu ile, zuhr-i ahirin meşhur bir ibadet oluşumu ile bilgiler serdediyordu.
Zikrettiğim alimlerin önünü açmazsak, İsa’nın tekrar geri döneceğini, Şam’a teşrif edeceğini anlatacaklardır. Hatta, mezhep olarak Ebu Hanife mezhebine dahil olacağını izah edeceklerdir. Ne kadar çelişkili fikirler, bilgiler ve görüşler değil midir?
Onun içindir ki, bütün Peygamberlerin ruhaniyetlerini selamlar, ister Hz.Adem olsun. ister İdris, ister İsa olsun, isterse Rasulullah (sav) olsun tamamını hürmetle, saygıyla anarım. Selam ve dua ile…
*
Şerafettin Özdemir