” Veya biraz ilave et; ve oku Kur’an-ı sindire sindire!” ( Müzzemmil sûresi, âyet 4)
Ayetin yorumu şöyledir:
” Muhtemelen vahyin iniş sürecinde el-Kur’an kavramının ilk kullanıldığı yer. Genellikle mü’minlere hitaben kullanılır. Kafirlerin muhatap alındığı yerlerde tezkire, zikr, zikrâ gibi sıfatlarla gelir.
Kur’an, belirlilik takısıyla geldiği yerlerde özel isim olarak son vahye delâlet eder. Belirsiz geldiği yerlerde bazen mastar manası taşır ve ” hitap” anlamına gelir.
Tertîl: Kur’an’da sadece iki yerde kullanılır. İkisi de vahyi anlama ve hayata aktarma bağlamında gelir. Tertîl, tebyîn ve tefrik ile açıklanır. Bir şeyin ” intizam” ve ” istikametine” delalet eder.
Hz, Aişe’nin tarifine göre tertîl, eğer biri harfleri saymak istese, sayabileceği kadar ağır okumaktır. Mufassal sûreleri Kaf-Nas arası) bir gecede olduğunu söyleyen birine İbn Mes’ud ” Desene şiir döktürür gibi döktürmüşsün ” diye cevap verir.
Kur’an’ın Mushaf’a indirgenmesi gibi, tertîl tecvide, tecvid telaffuza, kıraat ses sanatına indirgenmiştir. Tertîl emrinin amacı, vahyin mânalarının akleden kalbe iyice hakkedilmesidir.Başkasına aktarırken de ağır ağır okumayı emreder. Bundan 7 yy.önce yaşamış büyük müfessir Kurtubî ( öl.1273) dâhi tertilin yerini sadece güzel sesle okumanın almasından şikayet eder.” ( Kur’an Meali)
Ne acı ki, günümüz dünyasında Kur’an okuyuşlarımız yukarı satırlarda izah edildiği gibi, sesten, nota ile okumaktan, kitleleri sese alıştırmaktan, dalgalı , coşkulu terennümlerle insanları coşturmaktan ibarettir.
Oysa, bir anlık heyecan hemen camii çıkışında biitmekte, insanlar” Ammada okudu, nasılda ses varmış” beğenisinden ibaret kalmaktadır.
Bu tarz bir metod, bin yıldan beri tatbik edilmekte ama, millet Kur’an’ı anlamadan, sadece ” mübarek” olduğu için yükseklere, duvarlara asmaktadır.
Halbuki, arapça öğrenen öğrencilere ilk öğretilenler arasında: ” Nice Kur’an okuyan vardır ki Kur’an ona lanet eder.” sözü beynimizi zonklatmıyor, kalp ve gönlümüzü rahatsız etmemektedir.
Zannediyorum ki, aziz Kur’an bizden şikayetçi olacak ve diyecektir ki, ” Ey Rabbim!.. Benim bu toplumum Kur’an’ı hayata müdahil olmayan bir kitap olarak mahzun ve metruk bıraktı.” diye şikayet edecektir. Çünkü, bunu aziz Kur’an söylemektedir..
Maalesef, 21 nci asır Türkiyesinin Müslümanları da aynı yanlış metodu takip etmekte, aziz Kur’an yerine Süleyman Çelebi’nin şiirlerini” mevlid ” adı altında okuyarak vakit öldürmektedir.
Sayın Diyanet İşleri Başkanımız, bu tür eylemlerden, Ramazan ayında Kur’an okutarak ses yarışması yaptırmaktan keyif almakta, onur duymaktadır.
Hamdolsun, ülkemizde binlerce Kur’an Kursu bulunmaktadır. Ama, ne acı ki,, geleneği yıkamamakta, oldum olası hafızlık talimlerinin yanında ” ayın çatlatmaktan” ” Galgale tatbikinden” öteye bir dişe dökunur bir hizmet olmamaktadır.
Netice olarak;
Bu gidişat, bu sistem değişmelidir. Bu talim şekli geride bırakılmalı, yep yeni bir usulle aziz Kur’an’a hizmet edilmeli, milletimiz böylelikle müstefid olmalıdır.
Aksi halde, aziz Kur’an ölü toprağına okunmaktan kurtulamayacak, ölülerin 7 si, kırkı ve 52 ikinci merasimlerine alet edilecektir. Tabii ki, bu vebalin müsebbibi de bizler olacağız!.
Tabii ki, Kur’an okuyuşlarımız güzel olacak, harflere gereken önem verilecek, tecvid ile okuyacağız ama, Tertili hiç bir zaman göz ardı etmeyeceğiz.
Rabbimiz!.. Bu aziz milleti Kur’an’la buluştursun!.. . Selam ve dua ile…
*
Şerafettin Özdemir