” Hem eğer Allah onlarda iyi bir hâl ve gidiş görseydi, onların işitmelerini sağlardı; ne ki eğer onların işitmelerini sağlasaydı bile, onlar inatçı inkârlarıyla yine yüz çevirirdi.” ( Enfâl sûresi, âyet 23)
Malum olduğu üzere, aziz Kur’an vahyine göre ” ölüm” dünyadan kopmak değil, hakikatten kopmaktır. Bu sebeple, bu günkü konumuzla toplum nezdinde önemli bir konuya temas etmiş olacağım.Rabbimiz!.. Tüm ölmüşlerimize rahmet eylesin, Kur’an istikametinden ayırmasın!.
Maalesef, toplum nezdinde aziz peygamberimiz Kur’an’ın yani Yasin suresinin nerede ve ne zaman okunacağını belirtmesine binaen, sonraki gelen nesiller bu emri saptırmış, ” ölmüşlere okuyun” şekline dönüştürmüşlerdir.
Bu sebepledir ki, aziz Kur’an’ın asıl iniş gayesi hedefinden saptırılmış, hayatın her alanını kuşatması gereken Kur’anî emirler gidişatından, asıl millete yön vermesinden uzaklaştırılarak, sadece ” sevabı ölmüşlere bağışlanan bir dua yahut ölülerin arkasından yakılan bir ağıt kitabı haline getirilmiştir.
Sözün hemen burasında sayın Prof. Dr. İbrahim Sarmış hocanın bu husustaki bilgisine ve araştırmasına baş vuracağım:
“… … vahyin amacından ve işlevinden habersiz hoca ve molla kılıklı cahil ve gafil birtakım kişilerin ve organizasyonların ekmek teknesi olarak kullanılmış ve hâlâ da kullanılmaktadır.
Gerek bu uygulamanın , gerekse papazların para ile günah bağışladıkları gibi, ölünün namaz, oruç ve yeminle ilgili günahlarını para karşılığında bağışlatma olan Devir-İskat uygulamasının da dinden bir delile dayanmadığı, Resulullah ve ashap döneminde böyle bir uygulamanın yapılmadığı, aksine bid’at olduğu ve gerek ibadetlerin terk edilmesinin , gerekse başta para ile bağışlanamayacağı belirtildiği zaman, Nasreddin Hoca’nın göle maya çalarken ” ya tutarsa!” dediği gibi, ” ya kabul olursa!” mantığı ile savunması yapılmakta, yanlış olduğunu söyleyende neredeyse sapık veya dinin kesin bir hükmünü yahut uygulamasını inkar ediyor gibi görülerek/ gösterilerek yadırganmaktadır.” ( Şeytan Üçgeni, say.70, İ.Sarmış)
Yukarı satırlarda izah edildiği gibi, günümüz dünyasında yani İslam aleminde yaşanan çarpık düşünceler, haller, davranışlar, ne Rasulullah (sav) döneminde, ondan sonraki nesillerde yani sahabe-i kiram arasında böyle bir hale rast gelmemiz mümkün değildir.
Bendeniz hatırlıyorum ve hatırladıkça da kendi kendime üzülüyorum.İlçemde, bir cenaze olmuştu. Cenazenin teçhizinden sonra, üç beş tane fakir insan ve ben bir araya gelerek, ölmüşün dini borçlarını saymağa başladık. Yani ” Kabultu ve heptü” ” aldım kabul ettim” senaryosunu tatbik ettik. sonuçta, oradaki fakirlere beş on kuruş ücret vererek, ortadaki ölünün namaz borcunu, yemin borcunu vesair borçlarını oradaki garibanlara yükleyerek ölmüşü tertemiz hale, borçsuz hale getirdik.
Maalesef, böylesi bir uyduruk mes’ele halen beni rahatsız etmekte, vicdanımı törpülemektedir.Dolayısıyla, böylesi bir uyduruk senaryo sadece bizim millet arasında uygulanmakta, dini adet olarak yaşanmaktadır. Dolayısıyla;
” Hz. Peygamber’in ve ashabın ölülere Kur’an okumak, Kur’an okuma sevabını ölülere bağışlamak gibi bir uygulama yapmadıklarını, salih selef olarak kabul edilen ilk dönem ulemanın da ” ölülerinize Yasin okuyun” rivayetini ” Can çekişmekte olanlarınıza okuyun.” şeklinde belirtilmektedir.
” Yani onu can çekişmekte olanlarınıza okuyun, çünkü Yasin sûresinde Allah, kıyamet, diriliş, cennet, cehennem ve her ikisinde bulunan şeylerden açıkça söz edilir. Şeytanın kötülüğü, zararları, vesvesesi bildirilir.
Yalnız can çekişmekte olanlar için olursa meşru olur. Salih selefin uygulamasına bakarak bir topluluk bu şekilde söylemiştir. Malik, Şafii ve iki mezhebin cumhurunun/ çoğunluğunun görüşünün zahiri de budur. “ ( a.g.e)
Ama, ne hazindir ki, bu uygulama bırakılıp, daha doğrusu değiştirilip, ölünün arkasından yedisini okumak, kırkını ve elli ikisini tertip ederek , mevlid okumak, merasimi süslemek için değişiik şekilde din dışı adetlere meyil etmek yaşanılır olmuştur. Bilindiği üzere;
” Hz. Peygamber, kendisine inanan ve en çetin zamanlarında kendisine kol kanat geren Hz. Hatice’yi şüphesiz çok sever ve değer verirdi. Hz. Hatice, Ebu Talip’le beraber Rasulullah ‘ın iki kolu ve kanadı gibiydiler.
Nitekim ikisinin öldüğü aynı yıla hüzün yılı denilmiştir. Hz. Peygamber’in, eşi Haticeyi çok sevmesine ölümüne bu kadar üzülmesine ve ömrü boyunca hatırasını yaşatmasına karşın, bir kez olsun onun ruhuna Fatiha veya Kur’an okuduğu yahut okumasından hasıl olan sevabı ruhuna bağışladığı belirtilmemiştir.
Yine, Hz. Peygamber’in ölümü Müslümanlar için çok acı ve büyük bir kayıp olmuş, Hz. Ömer gibi bir insan olay karşısında şaşkına dönmüştür. Çünkü her Müslüman Rasulullah’ı canından ve her şeyden daha çok seviyordu. Buna karşın, ölümünden sonra ashaptan birinin Rasulullah’ın ruhuna Fatiha veya Kur’an okuduğu veya okuduğu Kur’an’ın sevabını ona gönderdiği sabit değildir. ” ( a..g.e.)
Ama, günümüz dünyasında bir kısım zavallılar, Rasulullah (sav)’in ölmediğini, , kabirde sağ olduğunu, dünyevi lezzet ve zevklerden müstefid olduğunu iiddia etmişlerdir. Ve halen ” çürümez kefen” ” Nalin” imal eden menfaatperest, çıkarcı şahıs ve zümreler bu çarpık görüşü gündemde tutmaktadırlar.
“.. Aynı şekilde, Raşid Halifeleri Müslümanlar seviyor ve sayıyordu. Hz. Ebu Bekir’den sonra Raşid Halifelerin üçü de şehit edilmişti. Halifelerin ruhlarına ashaptan veya aile bireylerinden birinin Fatiha veya Kur’an okuduğu yahut okumaktan hasıl olan sevabı onlara gönderdiği de sabit değildir.
Dört mezhebin meşhur dört imamından da böyle bir uygulamanın veya görüşün veya görüşün olduğunu bilmiyoruz. Ama ne yazık ki Kur’an’ın bilgilendirme ve yönlendirme işlerini, yaşayanlar yerine ölülere yönlendiren bu bid’at çıkarılmış, dinin kesin ve vazgeçilmez bir uygulamasıymış gibi yerleşmiş ve eleştirilmesine bile tahammül edilmeyen kötü bir çığır olmuştur.” (a.g.e.)
Netice olarak;
21 nci asrın Müslümanlarının uyanma zamanı geçmiş ve halende geçmektedir. Tabii ki, bizler, aziz Kur’an’ın okunmasına, okunup anlaşılmasına, emirlerin bir bir yaşanmasına canü gönülden alkış tutuyoruz.
Merhum Akif’in buyurduğu gibi, ” İnmemiştir hele Kur’an bunu hakkıyla bilin/ Ne mezarlıkta okunmak, nede fal bakmak için” şaheser sözlerine aynen katılıyor, onun Kur’anî çalışmalarını gönülden alkışlıyor, karşısında duran gerici Kur’an düşmanlarını, Saadeti Ebediyye gibi uyduruk şeyleri öne sürenleri kınıyorum.
Onun içindir ki, çağımız aziz Kur’an’ı anlama, yaşama dönemidir. Zaten, Kur’an’ın iniş gayesi de devlet olma, devlete hükmekte nüzul sebebidir. Yoksa, ölmüşlere, Yasin okuma değil, ölüleri diriltme olmayıp, hayatta olanları diriltme kitabıdır..
Rabbimiz!..Bizleri, bu imanla haşir ve neşreylesin!.. Selam ve dua ile…
*
Şerafettin Özdemir