Hamdü sena olsun ki, İstanbul’un fethinin 571 nci yılını kutluyoruz.. Birlik ve beraberlik ruhu içerisinde tekbirlerin göklere yükseldiği bir ortamda fetih gününü azimle, aşkla, şevkle ve birlik beraberlik ruhu içerisinde tes’id ediyoruz!..
Fetihten yıllar sonrasında, Ayasofya’da bir inkıta, bir kopukluk yaşanmış olsa da, günümüz dünyasında gelinen nokta sevindirici, gurur verici bir düzeydedir.
Çünkü, Ayasofya kutsal mekanı , üstündeki tüm karanlık zincirleri bertaraf ederek özgürlüğüne kavuşmuş, İslamî ve Kur’anî kimliğini kazanarak, minarelerinde beş vakit ezanın okunmasına, tekbirlerin gök kubbeyi çınlatmasına aşina olmuştur!..
Her ne kadar bir kısım karanlık zihniyet mensuplarının, Masonik ruh artıklarının ” Zulüm 1453’te başladı” münkirliğine; inkarcılığına rağmen, gelinen nokta sevindirici, gurur verici, Müslümanlara aşk ve şevk verici bir ortama doğru hızla yol alınmaktadır.
Varsın karanlık ruh mensupları, camii, mescid, din ve Diyanet husumeti beslesinler, keşişleri, ruhbanları kurtarıcı sansınlar, saf ve masum milleti aldatmaya devam ede dursunlar,ama bir gün yanılacaklar, masonluğun iflas ettiğini, bihakkın anlayacak, atamız Fatih’in makberesine ” el kıçta” gidişin son olduğunu müşahade edeceklerdir!..
Evet, tüm dünyanın gözü, kulağı İstanbul üzerindedir. İstanbul’un hal ve gidişatının üzerindedir. Daha doğrusu karın ağrısı çekmektedirler.. Çünkü, Ayasofya’nın camie tahvili yürekleri hoplatmış, müzecilere, Batı hayranlarına korku salmıştır.
Roma turu düzenlemekte nedir ki?
İnsanlık, Batı alemi İstanbul’u görmek, kültürel varlıklarını temaşa etmek öbek öbek İstanbul’a gelirken, bizim Şehremini de bir kısım gazetecileri başına toplayarak Roma turu düzenlemiş, yemişler, içmişler, hay huylar içerisinde İstanbul’a dönmüşlerdir.
Bari bu fetih günlerinde Roma’ya kadar gidilmiş, eski kalıntıları, Roma’nın çürümüş kültürlerini görmüşler, yemişler, içmişler ve dönmüşlerdir. Ama, bir şeyi eksik bırakmışlar!.. Keşke!.. Vatikan’a da uğramış olsalar, Papa cenahlarını da ziyaret etmiş olsalar dı daha güzel olmaz mıydı? (!).
Her zaman ifade etmiş olduğum gibi, Zihniyet masonik zihniyettir!.. Keşişleri sev, Sinagog erbabını sev ve ama, Müslümanların cumasından kaç, kaçmassan da açıklarını, kusurlarını aramış olma!.
Dünkü Bizanslı ” İstanbul’da Bizans serpuşu görmektense, Osman’lı sarığını görmeyi tercih ederim”. diyordu. Günümüz okumuşları, yarı aydınları ne Fatih’in ruhunu ne Akşemseddin’in manevi heybetini, nede surlara Türk bayrağını diken yiğidin, Ulubatlının oklanışını fehmedebilir!..
Bendeniz atam Fatih’le öğünüyor, iftihar ediyorum. Onun kutsal emaneti olan Ayasofya’yı , canla, başla koruyacağıma and içiyorum. Ne acı ki, şehreminin yapmış olduğu eylem, Vatikan’a selam verme 29 Mayıs’ın kendilerine göre yanlış olduğunu ifade etmedir.
Halbu ki, atamız Fatih’e kadar taa Emeviyyeden fethe kadar en az sekiz defa kuşatılmış, Yıldırım Bayezid han, surlar, kaleler inşa ettirmesine rağmen fetih müyesser olmamıştır.
Hamdrü sena olsun ki,21 yaşındaki Fatih, Resulullah (sav)’in hadislerine layık olabilmek için gemilerini karadan yürütmüş, geceli, gündüzlü çalışarak,” şahi ” isimli toplarıyla surları döverek, gedikler açarak fethi mübin nasip olmuştur.
Netice olarak;
Bizler ahfadı olarak atamız Fatih’le ne kadar müftehir olsak da az olacaktır ve az gelecektir..
Binaenaleyh, atamız Fatih’in yoluna iğreti nazarla bakmak, hüsranın, nihayete ermenin sonu gelmiş demek olacaktır.
Çünkü, bu aziz dava son peygamberden bizlere emanet edilen kutsal bir davadır. Bu dava ölümsüzdür, bu dava bitmeyecek nihayete ermeyecektir.
Olabilir ki, neslimizin ayağı sürçmüş olabilecektir, ama unutulmamalıdır ki, ” biz nerede hata yaptık diyerek ayağa kalkacak, silkinip kendisine gelecektir!”
Ayasofya, ilelebed dünya durdukça mabed olarak kalacak, ehli imana hizmet etmeye devam edecek, minarelerinden ezan eksik olmayacaktır..
Ayasofya’dan yayılan aziz Kur’an ses ve soluğu tüm Türkiye’yi kuşatmıış olacaktır.. Bu vesile ile, fethin 571 nci yılını kutlar, atamız Fatih’e, erenlere, ermişlere, leşkerine, çerilerine, vezirlerine, alimlerine Fatihalar gönderirim. Selam ve dua ile…
*
Şerafettin Özdemir