KÂMİL BİR MÜSLÜMAN, HÂLİS BİR TÜRK, KADİM BİR ÜLKÜCÜ VE BİR GÜZEL İNSAN:
MERDAN BİNBOĞA – 3
“Bilsinler ki adam gider ad kalır”
Şehriyâr
..dünden devam..
Merdan Hoca, “ülkücülüğü” bir siyâsî düşünce olmaktan önce; kavî bir îmân, ahlâkî bir duruş, âlicenap bir ruh, fazîletli bir tavır, yüksek bir karakter, korkusuz bir yürek, zulme karşı kıyâm eden bir çelik bilek, millî ve mânevî değerlere hâdim olan bir vatanperverlik, “burçlara bayrak olacak kumaştan” bir ideâlizm olarak gören akl-ı selîm sâhibi dâvâ adamlarındandı.
Merdan Hoca, ülkücülüğün; sıradan bir sıfat, bir rozet, bir sembol ve alâlâde bir siyâsî hareket olmadığını ve Türk milletine her alanda hizmet etmek için soylu bir mensûbiyet şuuru olarak idrak edilmesi gerektiğini savunanlardandı. O, ülkücülüğün; üst başlığının particilik olmadığına, particiliğin ülkücülüğe hükmetmesini değil, ülkücülüğün “Hareket”e yön ve şekil vermesi gerektiğine inananlardandı. O, ülkücülüğün merkezine; inanç ve ideâlizmi, ilim ve irfânı, kültür ve medeniyeti, vakar ve fazîleti, cesâret ve ibâdeti koyanlardandı
Merdan Hoca, ülkücülüğün; ‘Her zemine uyan, her kapıyı açan, her târife sığan bir tanımlama’ olmadığını; ülkücülerin, medeniyet tasavvuru bulunan Türk milliyetçiliğinin fikrî ve fiilî temsilcisi olduğunu ve ‘din, dil ve tarih şuuru’na istinat etmesi gerektiğini, millî ve mânevî ölçülerinin bulunduğunu / bulunması gerektiğini savunanlardandı. O; beynini kullanmayanlara, her türlü Bizans oyununa başvurarak ülkücüleri bir yerlere kiralayanlara, kurşun asker olanlara, yanlışları sorgulamayanlara ve mankurtlaşanlara “Yazıklar olsun!” diyenlerdendi ve kelimenin kâmil mânâsıyla ülkücü hareketin “âkil adam”larından birisiydi.
Merdan Hoca; beyinlerdeki ve gönüllerdeki “kutsal devlet” anlayışını, “hâdim devlet” telâkkîsine tedvir eden, devletin millete hizmetle yükümlü bir araç olduğunu, aslâ amaç olmadığını bilen; devlet olmadan milletin öksüz kalacağını, fakat millet olmadan devletin söz konusu bile olamayacağının şuuruna eren; aslolanın millet, milletin gölgesinin de devlet olduğunu, devletin âlî menfaatleri adına, oligarşik bir zümrenin çıkarlarına hizmet edilmemesi gerektiğini zihinlere nakşeden, millet kültürü üzerine kurulacak bir devletin Devlet-i Ebed Müddet olacağını, milletle bütünleşmeyen, milleti yok sayan, millete ters düşen yapılanmaların uzun ömürlü olamayacağını bilen, millî irâdenin dışında hiçbir beşeri güç tanımayan, Hak’tan, halktan ve hakîkatten ayrılmayan, tek adam ve tek parti hegemonyasına karşı çıkan bir dünya görüşünü savunanlardandı.
Merdan Hoca; ahlâkla bütünleşmemiş dindarlığı, “masa-kasa-nîsâ” için her duruma müsâit hâle gelen fırdöndü muhafazakârlığı, mevsimlik ideâlistliği, Beytü’l-mâla el uzatan fason hak ve adâlet savunuculuğunu, rüzgâr gülü demokratlığı, Türk milletinin değerleriyle kavgalı Kemalist ulusalcılığı ve sentetik milliyetçiliği reddeden, gönül ve zihin gönderinde “Türk-İslâm Ülküsü”nü son nefesine kadar dalgalandıran ve birilerinin müsaade ettiği kadar milliyetçilik yapmayı, zinde güçlerin izin verdikleri nispette inançlı olmayı kabul etmeyen “Serdengeçti” meşrepli dâvâ adamlarındandı.
Merdan Hoca; hiçbir şartta ideâllerine, hayâllerine ve düşüncelerine hazan değdirmeden “Yüce dileğe doğru”[1] yürüyen, resmî bir paragrafta nesne olmaktansa, sivil bir cümlede özne olmayı hedefleyen, ideâllerindeki uçsuz bucaksız hayâllerini kavlî ve fiilî duâlarla tahkîm eden, hem başı dik dağın, hem de boynu bükük menekşenin hâlet-i rûhiyesini şahsiyetiyle mücessem bir karaktere dönüştüren, her zaman ve her şartta “Ülkü denen nazlı gelin”e[2] sâdık kalan, yüreği rozetinden çok büyük olan ve ‘Ay-Yıldızlı bir sevdâ’nın her türlü coşkusunu zirvelerde yaşayan bir gönül eriydi.
Hâsılı kelâm Merdan Hocam; karakteri mert, duruşu karizmatik, davranışları mütevâzı, ahvâli vakur, ahlâkı kâmil, tavrı asil, vefâsı kavî, çizgisinde kırıklık olmayan, yüce gönüllü, vatan ve millet sevdalısı samîmi bir idealist, kültürlü bir milliyetçi, şuurlu bir ülkücü olan, pek çok ulvi meziyetlere sâhip bulunan, ağabeylik sıfatını en kâmil manasıyla hak eden, her dönemde delikanlı, her yaşta yakışıklı ve her anlamda bir güzel insandı.
Merdan Ağabeyle yıllar yılı yüz yüze görüşmelerimiz ve telefon konuşmalarımız hep devam etmiş, son dönmede artan Watsapp mesajlarımız ise hiç kesilmemişti. Telefon konuşmalarımızın değişmez konusunu millî sporumuz olan “vatan kurtarma ameliyesi”, “ne olacak bu memleketin / ülkücülerin hâli” muhabbeti ve Türkiye’deki siyâsî gelişmeler oluştururdu. Afşin’e gittiğimde rûberû görüştüğümüz gibi, MÇP, BBP kongrelerinde ve istişâre toplantılarında da bir araya gelir ve hasret giderirdik. Merdan Hocam; Cuma mesajlarını, dînî ve millî günlerdeki tebriklerini, Rahmân’a giden Türk milliyetçilerinin yâdını ve ülkücü hareketin uç beyleri hakkındaki düşüncelerini ihtivâ eden mesajlarını gönderir, bu vesîleyle şiir ve yazılarımı aksatmadan yollamamı da isterdi. Merdan Hocam, fakirin “Hac ve Duâ” isimli kitapçığımdan pasajları Cuma mesajı olarak gönderdiğini söyler; nezâket ve zarâfetini göstererek; “Hakkını helâl et!” deyince; “Bütün yazı ve şiirlerim siz kıymetli ağabeyim için mîr-i maldır, -Afşin tâbiriyle- bin gorlu helâl olsun!” cevâbını verince gülüşür, bunun üzerine de Afşin ağzı ve “Lorşunca” hakkında da sohbet ederdik.
Merdan Ağabey, her yıl 25 Mart’ta Şehit Başkanımız Muhsin Yazıcıoğlu için mutlaka bir mesaj yazar ve O’nun hakkındaki duygu ve düşüncelerini şöyle dile getirirdi:
“O’nun saf yüreğini en çok heyecanlandıran, yılkı atlarının şahlanışı gibi damarlarını en çok coşturan Büyük Türk Milletinin; alnı ak, başı dik, karnı tok, sırtı pek olması için gösterdiği gayretlerdi. SEN GÖREVİNİ LÂYIKIYLA YAPTIN AMA BİZ SANA LÂYIK OLAMADIK. BİZİ AFFET BÜYÜK ADAM… Rabbim gani gani rahmet eylesin. Rûhun şâd, mekânın cennet olsun. Nurlar içerisinde uyuyorsundur inşallah.” (25 Mart 2021)
“Sen Keş Dağının kar ve buzları arasında çok genç yaşta hiç hak etmediğin bir şekilde şehit olurken bizler yetim kaldık sevgili başkan. Sen üşüdün biz yandık. Bu acıya dayanamayan Gül soldu… Sümbül soldu… Lâle soldu… Sevgi soldu… Vefâ soldu… Hoş görü ve dostluklar soldu… Bu zamansız ölüme dost düşman herkes yandı… At üstündeki Alperen, hep bir akıncı beyi gibi yaşadı. Mütevâzı ama cesur. Yalnız ama kararlı… Ufka doğru dört nala sürdü atını… Gitti ama bir daha geri dönmedi… Evet sevgili başkan; Rabbim gani gani rahmet eylesin. Rûhun şâd, mekânın Cennet olsun inşallah.” (25 Mart 202)
“Bu dünyadan bir Muhsin Yazıcıoğlu geldi geçti. Yiğitliğin, mertliğin, güzel ahlâkın, cesâretin, güven duygusunun TBMM’deki temsilcisiydi. O’ndan korkanlar, O’ndan çekineneler yakın zamanda koltuklarının sallantıda olduğu zehâbına kapılanlar yerli ve yabancı işbirlikçileriyle kurdukları kahpe bir tuzakla bu kahraman vatan evlâdının hayatına Keş Dağında son verdiler. Umarım o kahpelerin sonu senden daha kötü olur sevgili başkan. 14 yıl oldu Keş Dağında sen üşüdük, biz donduk. Henüz yerini dolduracak ikinci bir Muhsin Yazıcıoğlu bulamadık. Seni unuttuk mu? Hayır unutmadık! Unutanların da kanı kurusun. Rabbim gani gani rahmet eylesin. Rûhun şâd, mekânın Cennet, makamın âlî, kabrin pür-nûr olsun inşallah.” (25 Mart 2023)
Dede Korkut’un;
“Gelimli gidimli dünya
Son ucu ölümlü dünya”
Lâ-edrî Efendi’nin ise;
“Gelir bir bir, gider bir bir kalır Bir,
Gelen durmaz, giden gelmez, bu bir sır.”
diye anlattığı ve her insanın yaşadığı / yaşayacağı hâleti Merdan Ağabey de bir kere daha 2015 yılının Ocak ayının ilk günü yaşamıştı. 1 Ocak 2015 gecesi Merdan Hocanın gönül hânesine kelimelerin târife muktedir ol/a/madığı bir hazan rüzgârı esmişti… Akciğer hastalığı ve böbrek yetmezliği tedavisi gören çok sevdiği 45 yıllık eşi Yüksel Ablanın ölümüyle Merdan Ağabey yalnız kalmış ve derin bir ıstırapla yüreği kavrulmuştu… Şâirin:
“Hicrân ocağında, aşk ateşinde,
Ciğer kebâb oldu, gör nice yandım.”[3]
diye mısralara döktüğü hâli büyük bir hüzün ve ıstırap içinde dile getiren Merdan Ağabey, sevgili eşinin vefâtının 5. Sene-i devriyesinde, 2 Ocak 2020 günü fakire de gönderdiği bir Watsapss mesajına şunları yazmıştı: “Yeni yıl bâzı insanlar için yeni bir başlangıç, yeni bir ümit kaynağı demektir. Benim içinse ölünceye kadar hiçbir zaman unutamayacağım meşum bir gecedir. Çünkü bundan tam beş yıl önce bu saatlerde 45 yıllık hayat arkadaşımın çenesini ellerimle bağladığım gecedir. Yahyâ Kemâl SESSİZ GEMİ şiirinde ne kadar güzel anlatmış ölüm temasını:
Artık demir almak günü gelmişse zamandan
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.
Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli,
Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler,
Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler.
Üstadın bu güzel tespitlerinin üzerine daha ne söz söylenebilir ki… Ruhları şâd, mekânları Cennet olsun inşallah demekten başka…”
Muhakkak ki her insan için hayat güneşi gurûb ederken; zaman birden kırılır, gün batar, söz biter, kalp durur ve ibre sona vurur… Yahyâ Kemâl, “bu bezmin encâmı”nı bir rubâîsinde;
“Bir bitmeyecek şevk verirken beste,
Bir tel kopar âhenk ebediyyen kesilir.”[4]
diyerek, ölümü çok çarpıcı bir beyitle dile getirmiştir. Nefes sayısı tükenip emr-i Hak vâkî olunca, “İnil hükmü illâ lillâh”[5] “Hüküm ancak Allah’ındır.” diyerek kadere mûtî olmaktan başka bir şey gelmiyor insanın elinden…Üstad’ın;
“Kader, beyaz kâğıda sütle yazılmış yazı;
Elindeyse beyazdan, gel de sıyır beyazı!..”[6]
dediği gibi kaderin önüne geçilmiyor. Yahya Kemal de;
“Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden,
Birçok seneler geçti, dönen yok seferinden.”[7]
mısrâlarıyla fâni dünyaya vedâ edenlerin bir daha geri dönmeyeceği veciz bir biçimde dile getiriyor…
Merdan Ağabey de 2 Ocak 2022 tarihinde gönderdiği, “6 YIL ÖNCE KAYBETTİĞİM EŞİM İÇİN” başlıklı mesajında ise sevgili eşi Yüksel Ablanın ardından şunları yazmıştı: “Bugün seni toprağa vereli 6 yıl bitti. Seninle 45 yıl gibi uzun ve her hânı dolu dolu bir evlilik hayatımız oldu. Seni unutmamın imkânı var mı? Her insan arkada bıraktıkları ile anılır. Sen geride sevgi, saygı ve bir sürü hâtıra bırakarak, en önemlisi de 45 yıllık hayat arkadaşını yani beni yapayalnız bırakarak fâni hayattan ebedî âleme göç ettin. İnanıyorum ki orada huzur içinde uyuyorsundur. Biz senden râzıydık. İnşallah Rabbim de senden râzı olmuştur. Allah gani gani rahmet eylesin. Rûhun şâd, mekânın Cennet olsun inşallah. Nurlar içinde uyu sevgili YÜKSEL…”
Ve 8 Mayıs 2022 tarihinde “Anneler Günü” için yazdığı mesajda kıymetli Merdan Hocam duygu ve düşüncelerini de şu cümlelerle ifâde etmişti: “Bugün analar günüymüş. Başta şehit anaları olmak üzere bütün anaların analar gününü kutluyorum. Ayrıca 45 yıl önce beni yetim bırakan sevgili anam ve 7 yıl önce beni öksüz bırakan, sevgisi her geçen gün yüreğimde yumaklanan sevgili eşim olmak üzere Rahmet-i Rahmâna kavuşan bütün analara Rabbimden gani gani rahmet diliyorum. Ruhları şâd, mekânları Cennet olsun inşallah…”
Ölüm karşında Âdemoğlu âciz kalıyor ve elden duâdan başka bir şey gelmiyor… Rahmetli Merdan Hocam gibi âhireti dünyaya tercih edenler, fâni nîmetlerin başında bir yudum su içmektense Kevser dolu şadırvanlardan kana kana nûş etmek için Bâkî Âlem’e gidiyor…
Bir gönül insanı, mü’min bir dâvâ adamı ve muttaki bir Müslüman olan Merdan Ağabeyden biz Arzdan Arşa kadar râzıyız… Duâmız; ömrünün son deminde Umre ziyâretiyle gönlünü Zemzemle yıkayan, rûhunu Kâbe’nin ve Ravza’nın rahmet çağlayanıyla nurlandıran ve tövbe-i nasuhla seyyiâtını hasenâta tebdil eylemek için gayret gösteren Merdan Hocamızdan Yüce Rabbimizin de râzı olmasıdır. Ve Cenâb-ı Hak’tan niyâzımız, Merdan Ağabeyin hastalığı sırasında çektiği sıkıntıları ve acıları da hatâ ve günahlarına kefâret kılmasıdır.
Merdan Hocam; insan fânî, ancak yetiştirdiğiniz talebelerin ve evlatların duâsı, hayır ve bereketi bâkîdir. Bir ömür Rızâ-i Bârî aşkıyla yanan gani gönüllü bir insan olarak; irfân sâhibi binlerce öğrenci yetiştirmiş bir öğretmen, Burak ve Kürşat Bey ile Sibel Hanım gibi hayru’l-halef evlatlar bırakmış bahtiyâr bir baba ve fedâkâr bir dede olarak bi-iznillâh ektiğiniz tohumlar yeşermiş ve sizin için sadaka-i câriye olmuştur…
Merdan Hocam; bir daha âhirette buluşuncaya kadar hep hayır duâlarla yâd edeceğimiz gerçek bir gönül dostuydu. Merdan Ağabeyi; Cenâb-ı Allah rahmet ve mağfiretiyle, Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de şefkat ve şefâatiyle sarıp sarmalasın. Yüce Rabbimiz, Merdan Hocayı gufran döşeğinde ağırlasın, rûhu şâd, kabri nûr, mekânı Cennet ve makâmı âlî olsun. Âmîn!.. Âmîn!.. Ve Hüve Rabbü’l-arşı’l-azîm…
Yüce Rabbimiz O’nu Firdevs-i Âlâ’da çok sevdiği eşi Yüksel Ablamızla, Gâlip Erdem Âbimizle, Başbuğumuzla, Muhsin Yazıcıoğlu Başkanımızla buluştursun ve cümlesini de Efendimiz Aleyhisselâtü Vesselâm’a komşu eylesin. Âmîn!.. Âmîn!.. Yâ Muîn!.. Bi hürmeti seyyide’l-mürselîn…
Hatm-i kelâmı da Yahya Kemâl’den bir beyitle yapalım:
“Tekrar mülâkî oluruz bezm-i ezelde,
Evvel giden ahbâba selâm olsun erenler.”[8]
Ve sözün bittiği yerde İlâhî Kelâm başlar; Merdan Ağabeyin, eşi Yüksel Ablanın, cümle şühedânın, Âhiret Yurdu’na yolcu ettiğimiz gönüldaşlarımızın ve geçmişlerimizin ervâhı için el-Fâtiha…
Dr. Mehmet GÜNEŞ
[1] Nihal Atsız, Yolların Sonu, Dâvetiye, 28-32
[2] Nihal Atsız, a.g.e., Dâvetiye, 30
[3] Âşık Dertli
[4]Yahyâ Kemâl Beyatlı, Rubâîler ve Hayyam Rubâîlerini Türkçe Söyleyiş, 36; Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2004.
[5] Yusuf, 12/40
[6] Necip Fâzıl Kısakürek, Çile, Kader, 359
[7] Yahyâ Kemâl Beyatlı, Kendi Gök Kubbemiz, 89
[8] Yahyâ Kemâl Beyatlı, Eski Şiirin Rüzgârıyle, Vedâ Gazeli, 79; Yahya Kemâl Enstitüsü Yayınları, İstanbul, 1974.