Dünya, bu kutlu, muştu yolu gözlemektedir!.. Bu kutlu yolcu elini uzatmaz ise, düşenin, düşkünün elinden tutmaz ise, orası mağdurdur, perişandır, ser sefildir.. Örneğin, yanı başımızda bulunan, sınır komşumuz olan Suriye milleti, ülkesi ile zor günler geçirmekte, zalimlerin kılıçları altında, bilenmiş hançerleri altında yaşaması, hayatını idame ettirmesi müşkildir..
Çünkü, dört asır boyunca bu aziz millet evlatları yememişler, içmemişler, zengin olmamışlar, maddiyatı elinin ucuyla itip, komşularının, idaresi altında bulunan insanların rahat ve rehavetlerini düşünmüşlerdir.
Örneğin, Medine-i Münevvere müdafii General Fahreddin paşanın anıları, yaşadıkları hali hazır zihin dünyamızı süslemektedir. Merhum Fahreddin paşamız, hayatı pahasına, ölümü göze almış ve uhdesine tevdi edilen Rasulullah (sav)’i koruma görevini bihakkın ifa etmiştir.
Tıpkı bunun gibi, yine yanı başımız Suriye topraklarında bir kısım cıfıtlar depreşmiş, masum insanları katlederek, döktükleri kanın etrafında, yıktıkları hanümanlar yanında cirit atmaktadırlar.
Tabii ki, ülke olarak, millet ve asker olarak dört asır hüküm ferma bulunduğumuz o toprakları kendi kaderlerine terketmemiz mümkün değildir. O toprakların kentlerini, köylerini bile gezecek, görecek olursak, oralarda ” Türk izlerini” görmemiz, müşahede etmemiz mümkün olacaktır.
Allah aşkına!.. Halep şehrini bir geziniz!.. Camilerini, mimari eserlerini, sebillerini, yapı tarzı, vakıf eserlerini, sokaklarını, caddelerini ve tüm yerleşim birimlerini.. Hakeza, Şam_ı Şerifi de bir temaşa edesiniz.. Oralar da ” Türk İzleri”ni göreceksinizdir..
Tabii ki, Osmanlı ecdattan bir hatıra,II. A. Hamid’den bir bedesten, Vahdettin hanın mezarını bile Emeviyye caminin yanı başında göreceksinizdir.
Hal ve ahval böyle iken, biz millet olarak oraların her karış toprağında bir mazimiz, bir alın terimiz var iken, bizler millet olarak oraları nasıl terke mecbur kalırız?
Çünkü, o topraklar bize hasret, bizim Mehmetçiğimize hayrandır!.. Dolayısıyla, o topraklarda “TÜRK BEKLENENDİR, YOLU GÖZLENENDİR!” bundan ötürüdür ki, insan azmanlarını o topraklardan söküp atmak için,. tehlikeyi bertaraf etmemiz gerekir.
” Bana ne”, ” Neme lazım”, ” Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” düsturu bir bakıma tehlikeyi görmezlikten gelmek demektir. Hafazanallah!.. Bu iblislerin istikameti aziz Anadolu’dur, velhasıl Türkiye’dir..
Bunları göz ardı etmiş olursak, Yavuz hanın ruhaniyeti bizden davacı olacak, dört asırlık emeğimiz heba durumuna düşecektir.. Bakınız!.. Bir avuç İsrail Yahudisi, o bölgeye kan kusturmaktadır..
Netice olarak,
Yukarıdan beri arzetmiş olduğum hususları gözümüz önünde bir bir canlandırıp, müteyakkız durumda olmalıyız!.. Hem de millet olarak bu gerçeği bilmeliyiz!,,
Bu milletin Rus’un tayyaresine, ABD’nin sahte şovlarına ihtiyacı bulunmamaktadır.
Son sözler olarak, Halep şehri demek, Türk diyarı demektir. Varsın, mezhep anlayışları din olan İran, ülkesi bombalanırken uyanmasın, Şam’ın sahte Şiilik yaygarasına inanmış olsunlar.
Bizler, millet olarak bölgemizde, sınırlarımız yakınında kargaşa, kaotik durum istemiyoruz!.. Olursa, buna tevessül edilirse, vallahi, billahi milletimiz için ” Kızıl Elma” olur, Turan kokar, Kürşad’ın Çin seddini yaptırdığı gibi, askerimiz Kilis’ten yol bulup, Haleb’i alır, Şam’ı şerifte kahvesini içmiş olur!..
Son sözler olarak düsturumuz ” TÜRK BEKLENENDİR, YOLU GÖZLENENDİR” idealini bayraklaştırmak için bayrak bayrak, sancak sancak yollara üşmüş oluruz! Selam ve dua ile…
*
Şerafettin Özdemir