” İnmemiştir hele Kur’an, bunu hakkıyla bilin,
Ne mezarlıkta okumak, nede fal bakmak için”.
27 Aralık 2024 günü, iman ve Kur’an insanı Akif’in vefat yıldönümüdür. Üstadların üstadı, şairlerin baş tacı, inkılap ve iman eri Akif’i, vefat yıl dönümünde rahmetle, saygıyla, hürmetle anıyor, makamının âli, komşusunun Rasulullah ( sav) olmasını niyaz ediyorum.
Merhum Akif’den ne zaman söz edecek olsam, heyecanlanır, duygu ve düşüncelerim birbirine karışır, düşünemez, konuşamaz, kelimeleri birbirine ekleyemez olurum. Düşünürüm, bu düşüncem beni taa ötelere götürür, alemi İslam’ın hal ve ahvalini, milletimizin içerisindeki çıkmazları, Kur’ani yönden içinden çıkılmaz hastalıkların hesabını yapmış olurum.
Merasim törenlerinde, sair zamanlarda sadece ” İstiklal Marşı”nı okumak Akif’i yeterli, doyurucu, tatmin edici bir şekilde tanımak değildir. Zaten, bunu yapanların çoğu Akif’in marşı ne şartlar altında gündeme aldığını bilmemektedirler. 724 şairin içerisinden birinci olarak seçildiğini, bu şiirden dolayı kendisine verilen 500 TL.lik ödülü bile almadığını bilemezler.
Akif merhum, Yeni Türkiye Cumhuriyet’inden çok şeyler bekliyor, tatbikini istiyordu. Zaten kendisine teklif edilen ” Kur’an Meali” çalışmasını da bu sebeple yapıyordu. Ama, umduğunu bulamayınca, göremeyince de kahırlanıyor, ” Kur’an Meali”nin çıkmasını istemiyordu. Allame Muhammad Hamdi Yazır’ın ” Hak Dini, Kur’an Dili” adlı meşhur tefsiri bir kısım değişikliklere, tebdillere, tağyirlere uğramış olsa bile, hiç olmazsa Müftülüklerde, kütüphanelerde, ilim severlerin evlerinde bir köşede durmaktadır.
Ama, merhum Akif’in ” Kur’an Meali” hakkında elimizde doyurucu, detaylı bilgi bulunmamaktadır. Halbu ki, ” İşte ” meal” isimlendirmesi tam da bu ihtiyaçtan doğmuştur. Kur’an tercümesi için ” meal” terimin ilk defa Üstad Elmalılı ( ö. 1942), Mehmet Akif’i ( ö. 1936) tercümeye ikna sadedinde kullanır. Ve bu kullanım resmi ve gayr-i resmi mahfillerde kabul görür. Meal, tercümenin aslının yerini tutmayacağını güzel izah eden bir isimlendirmedir. Bu yüzden Türkçe Kur’an olmaz, ama Kur’an’ın Türkçe meali olur.” ( Kur’an,Meal-Tefsir, M. İslamoğlu, sayfa XVII)
Hala böyle iken, günümüz dünyasında, zamanımızda ” Bin bir hatim” yarışması yapanlar, ” Kur’an’ı, güzel okuma” ödüllü yarışması yapanlar, tabii ki, Akif’in , Kur’an’ın okunması, anlaşılması ve emirlerini yaşanmasını kabul etmeleri mümkün değildir. Çünkü;
” Doğrudan doğruya Kur’an’dan alıp ilhamı,
Asrın idrakine söyletmeliyiz İslam’ı”
Diyen büyük ruhun varlığı, şiirleri, düşünceleri, inkilabi azmi, Kur’an anlayışı, geleneksel, düşünsel erbabını dün olduğu bu günde rahatsız etmeye devam etmektedir. Çünkü, merhum Akif, aziz Kur’an’ın okunmasını ve yaşanmasını istiyordu. Kendi zamanındaki anlamazlar olduğu gibi, günümüz düşüncesizleri, Kur’an anlayışından korkanları da çıkarlarına ters düştüğü, insanları kandırma planlarının suyu düşeceğini bildikleri için Akif’in, Kur’an anlayışını kabul etmezler.
Yok efendim, Akif; II. A. Hamid’e hasımdı, yönetimine karşı idi vesaire ileri geri iddialar, konuşmalar onu anlayamamaktan kaynaklanmaktadır. Akif merhum, bir devlet adamı ve şairi idi.. Böyle olmasaydı, diyar diyar yurt dışlarında Türkiye’yi temsil etmez, yurt içinde de adım adım, karış karış ülke camilerini gezerek milleti düşmana karşı ayaklandırma çabası olmazdı.
Merhum Akif, iyi bir vatanseverdi. Türkiye’ye meftun, aşık bir insandı. Teşkilat-ı Mahsusa adına Necid çöllerinde bulunduğu sırada, gözüne uyku girmiyor, Çanakkale ölüm kalım harbinden bir muştulu haber bekliyordu. İşte, o hayırlı haberi, Enver paşa tarafından kendisine bildirildiği an, o gece uyumamış, çölün sıcak kumlarında secdeye kapanarak, Allah’a niyaz ve duada bulunmuştu.
Buna rağmen Akif, ne devlet tarafından, nede sözde dindar tarafından yeterince anlaşılmamış bir inanmış insandı. Onun içindir ki, Türkiye’yi terki diyar edip, Mısır’ a göç etmiş, orada Kur’an çalışmalarını yürütmüş, ömrünün sonuna doğru da Türkiye’ye dönmüştür. Şu düşünceye bakınız ki, büyük alim Mevdudi, “Merdudi” diye yaftalanır iken, büyük alim Hamidullah ( Baidullah), İhvani Müslimin tu-kaka edilirken, çağımız İslam alimlerine bin bir çeşit kulp takılır iken, Akif, böylesi bir yerde nasıl mutlu ve rahat yaşayabilirdi?
Netice olarak,
Bu aziz millet, Akif merhumu yeterince, doyurucu, tatmin bir şekilde anlamamış Safahatını okumamış, onun ilerici çağdaş fikriyatından müstefid olmamış bir milletttir. Nasıl anlasın ki, bir kısım Sufiler, kendilerine Kutup, İsa gelecek, Gavs bizi kurtaracak, Mehdi indi inecek ham hayal düşüncesi ile meşgul olurken, bu zihniyet mensupları Akif’i nasıl okusun, ne şekil anlasınlar? ne şekil değer versinler ki?
Bu sebepledir ki, ümid ederiz ki, ricali devlet, 2024 vefat yıl dönümünde Akif’e ayrı bir değer verir, yaşanmış ve yaşanmakta olan tüm sıkıntıları bir bir anlatır da, bu millet bilgi sahibi edilmiş olur.
Bu konularda, bilhassa Diyanet İşleri Başkanlığına büyük görevler düşmektedir. Camilerimizde, 27 Aralık’da, ” özel anlar” hazırlanır da merhum Akif’i Fatihalarla, dualarla anmış oluruz. O gün hutbeler, vaazlar onun için okunmuş olur. Bu vesile ile , bu aziz millet evlatları, kimin kim olduğunu, kimin şarlatan lık yapmış olduğunu öğrenmiş olurlar..
Son sözler olarak, merhum Akif’i, vefat yıl dönümünde bir kere daha Fatihalarla , dualarla anıyor, makamının cennet, arkadaşlarının sahabe-i kiram olmasını niyaz ediyorum.. Selam ve dua ile…
*
Şerafettin Özdemir
…