” Hani bir zaman da Kâbe’yi insanlık için daimî bir merkez ve kutsal bir güvenlik bölgesi kılmıştık: öyleyse İbrahim’in makamını dua ve ibadet yeri edinin! Nitekim biz İbrahim ve İsmail’e, ” Tavaf edecekler, ( iç dünyasını imar için) içe kapanacaklar ve uzun uzun rüku ve secde ile namaz kılacaklar için mabedi mi temiz tutun!” diye emretmiştik.” ( Bakara sûresi, âyet 125)
Ayetin yorumu şöyledir:
” Önderlik el değiştirince kıblenin değişmesi de normaldi. Kaldı ki mü’minlerin yeni kıblesi Kudüs’ten daha kadim, üstelik de Hz. İbrahim’in yadigarıydı. Bu pasajın kıblenin Kudüs’ten Mekke’ye tahvil edildiği hicretin 16 ayında nâzil olduğu söylene bilir.
Mesâbeten: Bir şeyin adına ya da ideal hâline dönmesi anlamına gelen sevb kökünden türetilmiştir. Aynı kökten gelen sevâb insanın bilinçli olarak yaptıklarının karşılığını almak için dönmesidir. Bizim ” daimi bir merkez” olarak çevirdiğimiz mesâbeten, aslında çölde açılmış kuyuların etrafında insanların su içmek için oturdukları yere verilen isimdir. Kâbe bu anlamda insanların mânevi sorumluluklarını giderdikleri daimî bir merkezdir. Emnen ” Bilinenin ötesinde” kapsamlı güvenliği ifade eder. ” ( Kur’an-Meal-Tefsir)
Günümüz konusu Mekke şehridir.. Tarih boyunca orada vuku bulan hadiseler, olaylar, mucizat, tüm peygamberlerin bu kutsal mekan ve makama meftuniyetleri, aşkları ve bağlılıkları anlatılacak kadar kolay bir haslet değildir. Dünkü peygamberimiz ve tüm peygamberlerin hasretleri günümüz dünyasında da bitmemecesine devam etmekte olan ve kıyamete kadarda bitmeyecek olan bir aşk mes’elesidir.
Her hacı adayımız, Kâbe’yi tavaf ederken, göz yaşları, hissi iniltiler arasında Rasulullah ( sva)’in ayak izlerini, tavafını, Mekke’ye girişini temaşa etmektedirler. Diğer taraftan, Rasulullah (sav)’e yapılan eziyetler, kötülükler, kin ve nefret duyguları sanki gözümüzün önünde yaşanıyor gibi, şahit oluyoruz gibi bir manzara arzetmektedir.
Ebu Cehillerin, Ebu Süfyanların, Ebu Lehep’lerin bin bir çeşit hile, desise, düzen sonrası, Rasulullah (sav)’in komutasında on binlerce Medine’den gelen İslam ordusunun gümbür gümbür, tekbirler eşliğinde Mekke’ye girişleri el’an yaşanıyor gibi olmaktadır. Şu alıntı yazıya dikkat çekmek istiyorum:
” Hz. Peygamber’e verilen mesaj açıktır. Bugün sana iftira edenler, senin varlığını ortadan kaldırmaya çalışanlar, gün gelecek tıpkı Yusuf’un kardeşleri gibi senden af dileyecekler. Senin şefkat ve merhametine sığınacaklar. Yeter ki, sınav için başına musallat edilen ” Züleyha”lara karşı uyanık ve dirençli ol. Nitekim öyle de oldu. Çok değil bu tarihten on yıl sonra kendisine yeryüzünü zindan eden Mekke’sine tıpkı Yusuf’un köle olarak girdiği Mısır’a ‘sultan’ oluşu gibi muzaffer bir lider olarak girdi.
Yusuf karşısında, yaptıkları kötülükten dolayı ezilip büzülen kardeşleri şöyle demişlerdi: ” Aşkolsun vallahi!” dediler, ” Doğrusu şu ki, Allah seni bize üstün kılmıştır; biz ise , hataya gömülüp gitmişiz!” ( 12/91) Hz. Yusuf onlara ” Bugün, size kınayıp ayıplama yok!” dedi. ( Yusuf), ” Allah sizi affeder; zira O, merhametlilerin en merhametlisidir.”
Gelmeden geleceği kıssa aracılığıyla haber vererek, kişiliğini inşa ettiği peygamberin davranışını daha o günden yönlendirmişti vahiy. Mekke’nin fethi günü, gözlerinde yaş,
dudaklarında dua, başı devesinin boynuna değecek kadar derin bir mahviyet içerisinde şehre giren Hz. Peygamber, yaptıklarının cezasız kalmayacağı korkusuyla titreyen Kâbe avlusundaki kalabalığa soruyordu:
Şimdi size ne yapacağımı düşünüyorsunuz? ” Konuşmaya hala cesareti olanlar ” Sen erdemli bir babanın erdemli evladısın! Senden yalnızca iyilik beklenir!” diye cevaplıyorlardı. O da tıpkı Yusuf gibi kendisinden bekleneni yapıyor ve ” Haydi gidin ( vicdanlarınızla başbaşa) bırakıldınız..” diyordu.” ( Hayatın Yeniden İnşası için, M. İslamoğlu, sayfa 166-167)
Netice olarak;
Mübarek Mekke şehri, tarih boyunca Müslümanların tavaf merkezi olduğu gibi, bundan sonra da ilanihaye olmaya devam edecektir. Bundan dolayı ümid ederiz ki, Kâbe, içerisinde bulunduğu kraliyet, kral ailesi, hanedanı fikriyatından çözülür de , etrafta olup bitenlere nazar ederler. Gazze’de, Suriye’de yaşanan acıklı halleri kendi nefislerinde hissederler.
Çünkü, Kâbe’yi idare etmek bunu gerektirir. Kâbe’yi ziyaret eden her Müslümanlarda bunu arzu etmektedir. Yoksa, Kâbe’nin helal paralarını, Miami’de, ABD’de çarçur etmek marifet ve insanlık değildir. Günahtır, haramdır ve en büyük serkeşliktir.
Bu vesile ile, dünyada kutlanan ” Yılbaşı kutlamalarına ” yamanmadan, içkili, sazlı, sözlü çengilere alkış tutmadan, bizlerde Mekke’nin fethini kutluyor, alemi İslam’a kurtuluş, bereket ve erdem sunmasını niyaz ediyoruz!..
Alemi İslam beldeleri olarak, ne piyango kuyruğunda ömür tüketir, ne de sarhoş masalarında kendimizden geçeriz!.. Bu sebeple, Mekke’nin fethini bir kere daha kutlar, tüm Müslümanların geceyi Kur’an okuyarak, anlayarak, emirlerini yaşayarak kutlamalarını istirham ederim. Selam ve dua ile..
*
Şerafettin Özdemir