Ayasofya; atamız Fatih Han’ın bu aziz millete unutulmaz şaheser mirasıdır. 1453 yılında İstanbul’un fethedilmesiyle bu aziz millet evlatlarına miras bırakılmış, tarihi, fetihten tam olarak beş yüz yıl önce inşa edilmiş bir yapıdır. Ayasofya, camii kebir olarak bizlere emanet edilmiş, 20 nci asrın bir devresinde Ayasofya camiden Müzeye tahvil edilmiş ise de, şimdilerde yeniden bu millet evlatlarının emrine camii olarak emanet edilmiştir.
Ayasofya’da, beş vakit namazlar eda edilmekte, insanlar huşu içerisinde Rabbe yalvarmakta, neslimizin geleceği, yarınları, çocukları için dualar yapılmakta, Ayasofya’ya bir daha yabancı eller, ayaklar girmesin diye dualar edilmekte, Hakk’a yalvarılırmakta, müzelik unsurlar , fikirler bir daha bu kutsal mabede ayak basmasın diye tedbir üstüne tedbir alınmaktadır.
Ne demek, Fatih atanın mirası mescid müzeye çevrilsin, Allah’a ubudiyet yerine kalıntı şeylerle, anlamsız metalarla içerisi doldurulsun. sonrasın da ise, üç beş tane bitli turistin gezmesine amade kılınsın!.. Şimdilerde ise, Tekbirler, tahmidler, rükular, secdeler görenleri katılanları hayran bırakmakta, eller semaya açılmış, insanlığın, neslimizin geleceği için, ehli takva olması için niyazlarda bulunulmaktadır.
İyi yetişmiş, kariyer sahibi din adamları Kur’an talimi yaptırmakta, Kur’an Mealini kıraat ettirmekteler,. güzel sesleriyle gönülleri cuşu huruşa sevketme, kalpleri heyecandan heyecana sürüklemektedir. Ayasofya camii kebirine bir giren Müslüman, bir daha dışarı adım istememekte, orada dinlenmek, ruhunu, kalbini Allah’a teslim etmektedirler.
Günümüz dünyasında, aşkına kavuşan, maşukunu bulmuş olan Suriye’li Müslümanda öyledir. 61 yıllık cebri saltanat, zulüm dönemi, eziyet anı, işkence seansları son bulmuş, hiç bir inanca mensup bulunmayan Esed mendeburu diyar diyar kaçmış, firar etmiş, kendisinin gömüleceği bir karış toprağı olmayan, verilmeyen bir diyarda ölümü, pisi pisine yok olmayı beklemektedir.
Oysa, Şam Emeviyye camii tekbirlerle, tahmidlerle, Allahü Ekber sedaları ile, göz yaşları içerisinde yapılan ” Kahrol Esed”, haykırışları ile dolup dolup boşalmaktadır. Bu heyecanlı anlarda, sanki Bilal-i Habeşi (ra) Şam Emeviyye minarelerinde ezan okumaktadır. Büyük komutan Halid Bin Velid, sanki kılıcı elinde küfrü, küffarı kovalamaktadır.
İbni Arabi, dolup dolu taşmaktadır. Onun şah eser kitabı “Fususul Hikem ” okunmakta, mağripten esen maneviyat rüzgarı şankı kapılarını açmakta, zulüm zindanları boşaltılarak , zulüm kapıları taa ardına kadar açılmaktadır.
Sultan II. Abdül Hamid yeniden dirilmiş, medreseler Müslümanların emrine yeniden bahşedilmiş, aziz Kur’an’ın tetkiki, incelenmesi, irabi, murabı çalışmaları başlatılmıştır, Halep kalesine Müslüman Türk’ün bayrağı asılmış, Sultan Vahidüddin hanın mezarı ziyarete açılmıştır.
Ümid ediyoruz, dualarla yalvarıyoruz ki, İnşaallah!.. Aksa’da böyle bir muştuya erecek, kurtuluşu görecektir. Çünkü, aziz Peygamberimiz Rasulullah (sav), on sekiz ay orayı kıble ederek , o cihete dönmesi, ubuduyitte bulunması el’an, şimdilerde yeniden tezahür etmiş durumdadır. Süleyman mabedi, bilinçsiz, ırkçı siyonizme terki mümkün değildir.
Kudüs, sıradan bir şehir değil, Hz. Ömer (ra)’n müthiş yürüyüşü, fethi, cihangir Yavuz hanın, meşhur Tih çölünü geçerek Mısır’a ulaşması söz konusudur. Duacıyız, ümid ediyoruz ki, Aksa, yeniden Müslüman diyarı olacak, orada küfür namına bir esinti, bir katliam olmayacaktır. Şu ayeti kerimeye dikkat çekmek istiyorum:
” Yarattıklarına benzemekten münezzeh , mutlak aşkın ve yüce O ( Allah) ki, kulunu gecenin bir vaktinde Mescid-i Haram’dan çevresini bereketli kıldığımız Mescid-i Aksa’ya, âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye yürüttü: zira O, evet sadece O’dur her şeyi işitip gören.” ( İsra sûresi, âyet 1)
Netice olarak;
“Dün Ayasofya, bu gün Emeviye ve yarın Aksa “fethedilecektir, duasındayız.. Çünkü, ayeti kerime içerisinde geçen ” aşkın olanı aşkın bilmek, yüceliği takdir etmek” idealimizle , muştulu ve kutlu günleri beklemekte ve arzu etmekteyiz..
21 nci asırda Müslümanların ezilmesi, ayak altı edilmeleriyle yoğunlaşmış, küfür çizmeleri dozajını artırmış, hep Müslümanların üzerine üzerine doğru gelmektedirler. Ama, bilinen, görülen odur ki, iman kervanı durdurulamayacek, önüne set çekilemeyecek, iman kervanı yürümesini devam ettirecektir.
Yeter ki, müslümanlar imanlarına, bayraklarına sahip çıksınlar. Kutlu yürüyüşlerini inkıta uğraatmadan devam ettirmiş olsunlar!.. İşte, o zaman görülecektir ki, Ayasofya’da okunan ezan, Emeviye de getirilen tekbir, Aktsa’da da aynen okunacaktır. Rasulullah Sav) bunu beklediği gibi, atamız Selahaddin Eyyubi, Yavuz Han, II. A. Hamid Han bunu ve tüm Müslümanları bu anı arzu etmektedir.. Selam ve dua ile…
*
Şerafettin Özdemir