Merhum Akif’ten bu yana, şairleri takip eder, şiirlerini dinler, okur ve hepsini hasretle alkışlarım!.. ,
Arif Nihat Asya hoca, Hayati Vasfi bey, Bestami Yazgan, Karakoç kardeşler, üstad Necip Fazıl merhum ve daha isimlerini yazamadığım müthiş insanların hepsinin hayranıyım!..
Hamdü sena olsun ki, ülkemiz şairler otağı, ozanlar yuvası, adım başı duyduğumuz., o tür müthişlerle dop dolu bir diyarı vatandır!.
Bu aşkla, bu sevda ile yaşamış olduğum için her yerde, her tarafta onların sesini, şiirlerini terennüm etmiş bir insanım!..
Hatta, diye bilirim ki, bu bitmez sevda, medeniyetin anası olan Medine’de bile aksamadan, tökezlemeden devam etmiş bir duygudur. .Dolayısıyla,
” Gümüş Tül ve Alevler” kitabını genç yaşta okumuş, ondan müstefid olmuş bir insanım. Hep merak etmişimdir. Bu eserin sahibi Ali Ulvi Kurucu nasıl bir insan diye?
İşte, günlerden bir gün Eylül 1983 yılında Medine’de Raslululah (sav)’ın nurlu semti Medine’deyim.
Bir gün, sabah namazını müteakiben, hocam, merhum İsmet Karaokur, 1979 yılında icra edilen acı veya tatlı mitingin Müftüsüdür. Bana bir teklifte bulundu: ” Seninle Ali Ulvi Kurucu’ya gidelim” teklifi..
Bendeniz, bu teklifi cana minnet bildim. Birlikte Ali Ulvi hocanın çalıştığı yer olan ” Arif Hikmet Kütüphanesi”ne gittik.
İçimde, kıpır kıpır bir heyecan, acaba nasıl bir şairle muhatap olacağız? heyecanı ve hissiyatı!..Çünkü, Ali Ulvi bey, merhum Akif’in şiir üslubunu günümüze taşıyan ve nesir alanında kendini ispat etmiş bir şairdir.
Ali Ulvi Kurucu bey, şiirde, aruz tekniğini, dilimizin sadeliğini ve bilhassa hasretini çekmiş olduğunun aşk, vecd, feragat ve cihad ruhunu coşturan bir şairdir.
Medine şehrinin ” Rayiha kokan sokaklarında” yürüyerek Kütüphaneye geldik.. Arif Hikmet’e ulaşmış olduk!..
İsmet hocam önde, ben arkada olmak üzere, Ali Ulvi beye ulaştık.Daha kapıdan girer girmez: “.. Ooo kimler gelmiş, Konya’nın Erbakan’ı gelmiş ” diyerek latife ile bizi karşıladı.
Hoş beşten sonra, ben kendimi tanıttım:” Şerafettin Özdemir” dedim. Ali Ulvi bey, ismimi telaffuz edişimi beğenmeyerek,” Şerafettin bey, gel, incirin şerefi olmada, dinin şerefi olarak Şerafeddin ol!” dedi.
Ben, hayranlıkla kendisini dinliyordum. Sanki, Akif merhum ölmemiş, dip diri bize hitap ediyor gibi idi..Muhabbet güzel, sohbet muhteşemdi. Söz dolaştı, oradan, buradan derken, Kasım ayında yapılacak Turgut Özal’ ın, başarılı olup olmayacağı hususuna gelmiş oldu
Daha seçimlere iki ay gibi bir zaman var iken, merhum Özal’ın çıkaracağı mebus sayısını bile söyledi.. .Gençlik bu ya!.. Ben araya girerek ” Hocam, Turgut beyin ailesi mütesettir değil” dedim.
Ali Ulvi bey, katıla katıla bu sözüme gülmüş oldu. ” Aa. kardeşim, siz Türkiye’de yaşıyorsunuz, ama, Kenan Evren’in kılıcının neyi kestiğini, keseceğini bilmiyorsunuz!” dedi.. Haklı söze kim ne diyebilirdi ki?
Daha sonra, Ali Ulvi beyin ikramlarını kabul ederek, oradan ayrılıp, Adana’nın meşhur şeyhi Hacı Hasan efendiyi ziyarete yöneldik!..
Netice olarak;
Ali Ulvi bey, mükemmel hitabesi ile, konuşması ile, efendiliği ile tıpa tıp Akif merhumu andırıyor, o tonda konuşuyordu.
Hac dönüşümde, bu mes’eleyi Hasan hafız, Ali Kebabcı gibi, Müftü Ali Kara kardeşlere naklettim. Hakikaten iki ay sonra genel seçim yapıldı. Turgut Özal merhum denilen sayıda meb’us çıkarmış oldu!..
Ali Ulvi Kuruucu beyi halen unutmadım, ruhuna Fatihalar gönderiyorum.. Nur olsun, makamı cenneti âlâ olsun! duasındayım…
Onun şahsınde, bizim bölgede yetişmiş, isim yapmış şairleri de, tüm ozanları, şiir yazanları, söyleye bilenleri alkışlıyorum..
Çünkü, şairliğin, şiirin İslam’da yeri büyüktür, âli derecesi bulunmaktadır.. Selam ve dua ile…
*
Şerafettin Özdemir