” Uyun Rabbinizin katından size indirilene! O’nun dışında bir takım otoritelere de asla uymayın!” Ne kadar da kıt hafızalısınız!” ( A’raf sûresi, âyet 3)
Ayeti kerimenin kısa yorumu şöyledir:
” Tezekkur, istikameti geçmişi gösteren düşüncedir ve hafızaya tekabül eder. Tedebbur, istikameti gelecek olan ve tedbir üretmeyi hedefleyen düşüncedir.
Taakkul bu ikisi arasında bağ kurmak, tefakkuh bu üçünden elde edileni şimdi ve buradaya taşımaktır. Tefekkur ise bütün süreçlerin tümünü kapsar.
Bunların hepsi de olumlu düşünmeyi içerir ve ve tefa’ul babından gelir. Olumsuz kullanıldığı tek yerde ise tef’îl babından ( lekkera) gelir.
Yazı başlığımız merhum Dr. Ali Şeriati’ye ait muhteşem bir sözdür..Çünkü, fakirlik, yemeksiz geçirilen, aç karnına geçirilen bir gece olmayıp, Fakirlik düşünmeden geçirilen, hayatı, uhrevi alemi tefekkür etmeden, var oluşu, yaratılışı hesap etmeden geçirilen bir gecedir. Şu ayete kerimeyi düşünelim:
” ….Eğer düşmanlarınızın gücü yeterse, sizi dininizden döndürünceye kadar sizinle savaşmayı sürdürürler. Sizden her kim dininden döner ve kâfir olduğu hâlde ölürse, onun bütün yapıp ettiği ameller dünyada da âhirette de boşa gitmiştir. Onlar ateşe mahkûmdurlar, onlar orada kalıcıdırlar.” ( Bakara sûresi, âyet 217)
Maalesef düşünmeden, tefekkür etmeden yaşamayı kendimize düstur ettiğimizden bu yana perişanız ve payimaliz. Bir kere, toplum olarak dağınık, dagılmış durumdayız. Ölü manzaraların kurbanı olmuşuzdur.
Kılmış olduğumuz namazlarımız, zikirlerimiz, okumuş olduğumuz aziz Kur’an’lar bizleri diriltmiyor, ölü toplumlar, ayağa kalkamayacak yığınlar durumuna düşmüş bir haldeyiz.
” Ne berbattır âyetlerimizi yalanlayan bir toplumun hâli; üstelik onlar ( böyle yapmakla) kendilerine zulmetmiş oluyorlar.” ( A’raf sûresi, âyet 177)
Tefekkür’ün nüzûl sürecinde ilk geçtiği yer. Bu kalıp geçtiği on beş yerde de olumludur. Bilgi edinme süreçlerinin tümünü ifade eder. Râzî’nin de isabetle kaydettiği gibi tefekkür, aklın/kalbin sebepler ile sonuçlar arasında bağ kurarak bilgiyi elde etme, üretme ve ilerleme süreçlerinin tümünü kapsar.
Bu sürecin her durağı tezekkür, tedebbür, taakkul , tefakkuh gibi farklı isimler alır ve farklı vurgular taşır. düşünmenin kalbe isnadına dair şu ayeti kerimelere bakmalıyız!.
Maalesef, İslam dünyası, biz Müslümanlar düşünme, düşünce üzerine fakirlik çekmekteyiz. Bir kere, dünyanın en güzel, verimli topraklarına sahibiz. Ama, üretimde teknolojiyi .yerli yerince, yeterince bilmediğimiz, kullanmadığımız için en gerilerde dolaşmaktayız.
Bu hususta merhum Ali Şeriati bir anlatımda bulunmaktadır: Fransa’da yaşadığı bir anıyı alıntılamak istiyorum:
” Fransa’da bir otomobil firması, bünyesinde bir sosyolog çalıştırmak istediğini ve iş için sosyologların müracaat etmelerini duyurur.
Bu ilanı gören Şeriati, otomobil firması ile sosyolojiyi bağdaştıramadığından merakını ögrenmek için ilgili firmaya gider sosyolog olduğunu ifade eder.
Firma yetkilisi tanışma faslından sonra niçin bir sosyoloğa ihtiyaç duyduklarını açıklamaya çalışır.Çekmeceden bir harita çıkarır.. Afrika bölgesinde bir yer gösterir, ardından konuşmaya başlar.
” Biz bu bölgeye bir çok model arabamızı götürdük ama tutulmadı Bizim sizden istediğimiz o bölgenin kültürünü, inanç yapısını iyice öğrenmeniz. Acaba arabalarımızı kültürlerine aykırı olduğu için mi almıyorlar yoksa renklerini mi hoşlarına gitmiyor ya da iklim yapısına motor veya teknik yapısı uygun mu değil?
Eğer konu renk ve iklim yapısına özgü problemler ise sorun yok onların arzuladığı renklerde ve iklim yapılarına uygun otomobiller üretiriz. Yok eğer kültürleri arabamızı almalarına müsait değilse o zaman da kültürlerine arabalarımızı o zamanda kültürlerini almaya müsait hale getiririz. Bunun için sosyologlara ihtiyacımız var.” İşte batının gözünde bir ulus tükettiği oranda değerlidir.” (İktibas, Ekim 2010, sayfa 38, B. Zeran)
Hakikaten, buna benzer bizde millet olarak “Togg” arabasının başına gelenlerden bilmekte ve yaşamaktayız. Bu aziz milletin ürettiği ” Togg” düşünemeyen, düşünce fakiri insanlar veya kimseler tarafından horlandı, olumsuz görüldü, eleştiri üzerine eleştiri de bulunuldu.
Oysa, Alman’ın çökmüş, brandası eskimiş bile olsa Mercedes’i el üstünde tutulmakta, baş tacı edilmektedir. Çünkü, düşünce fakiriyiz, düşünemiyoruz da onun için kendimizi hor görüyoruz.
Netice olarak;
Geçen aylarda bir Müslüman-Türk gencimiz uzaya gönderildi. Beyinleri kıt, akılları, düşünce mekanizmaları düzensiz insanlar bu genci tu-kaka etiler, gitmesine razı olmayıp tenkit ettiler, eleştirdiler.
Çünkü, bunların beyinlerinde eksiklik bulunmaktadır. Yani, doğumlarında hastalık geçirmiş insanlardır. Veya eksik doğmuşlardır!..
Bunlar, yataklarında rast gele yatmakta, düşünceleri dümura uğramış kesimlerdir.Kalkınma, ilerilik, zenginlik bunların zihin dünyalarında bulunmamaktadır.
Beş on yıl önce Medine’deydim. Hacılar, Tren istasyonuna gitmeyi istediler. Bendeniz, bilerek, mahiyetini bildiğim halde Tren istasyonuna gitmek zorunda kaldım.
Gitmemizle beraber, orada bekçilik yapan Araplar, sevindiler, “bahşiş bahşiş” diyerek fert başına beş riyal ücret aldılar. Ben bir köşeye çekildim. hüngür hüngür ağlamak zorunda kaldım.Benim insanım, Sultan II. A. Hamid’in eserini ücretle seyreder hale getirildi diye hayıflandım.
Rabbimiz!.. Bu aziz millet evlatlarına düşünce, tefekkür, algı nasip eylesin!.. Selam ve dua ile..
*
Şerafettin Özdemir