Düşünmedim senden geleceğini ölümün. Düşlemedim yüreğimdeki bu kocaman sevdanın senin elinle yok edileceğini.
Ben o yüreğe ülkemi koydum, ülkemin karanlığını aydınlatacak fenerleri koydum. Cehaletin panzehiri ile doldurdum yaşamaya yer bulamasın diye hiçbir kötülük. Ben Anadolu’mun en ücra köyündeki gözleri ışıl ışıl parlayan benim dünyamda sihrinle, ilminle bahar çiçekler açtır, diyen ben ülkemin yarınlarına yaren olacağım diyen Ayşeleri, Alileri koydum gönlümün başköşesine. Atbaşı gittin canımdan can kanımdan kanlarla. Koymadım onlardan ayrı yere seni hülyalarımda. Ahmet, Mehmet demedim sana, aramızdaki bağın nişanesiydi ağzımdan çıkan oğlum, kızım, yavrum nidaları. Vazgeçmedim senden vazgeçemedim, sen gençlik sarhoşluğuyla hayal ülkelerinden dolaşırken. Binlerce yol denedim sana ulaşmak için sen yorulma diye yürümeyi öğretmekti maksadım güçlü kılmak için de tüm çabam tüm çırpınışım. Bazen çok yoruldum çocuğum çok yoruldum ama sığındım hep yorgunluğumu gidermek için peygamber mesleği yaptığıma, öğrettiğim her bir harfin kırk yıl hatırının olacağına. Bazen doktor oldum nefes alsın diye bir miniğim bazen mühendis olup nakış nakış işledim taşları okulumun duvarlarında. Ama bana sorsanız yine öğretmen olur musunuz diye bin defa bin defa öğretmen olurum. Ben alışmadım çocuğum senden gülden başka bir şey almaya, sevgiden başka bir şey duymaya. Nereden çıktı o kurşunlar nereden ha!
Ey cehalet, ey kapkara karanlık bu sana son dersim olsun elindeki silahla dilindeki günahla öldüremezsin beni. Şunu çok iyi bil benim aydınlığım yok edecek seni. Bir ölüp bin dirileceğim kardelenler gibi Ayşe olup Mehmet olup cehaletin karşısına dimdik dikileceğim.
*
Osman GÖKÇELİ
Afşin Fen Lisesi Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni