Cihangir Sultan Yavuz Selim han, kısacık imparatorluk hayatına büyük işler sıkıştırmış, Çaldıran, Turna dağı, Ridaniye ve Mercidabık zaferlerini kazanarak, İslam’ın halifesi olarak İstanbul’a dönmüştür.
Avrupa topraklarına sefere çıkacağı zaman, sırtında çıkmış bulunan ” Şirpençe” denilen illet, o büyük insanı ve sair batı topraklarını fethetmekten alıkoymuştur.
Yavuz Selim hanın bir başarısı bulunmaktadır ki, milletimize manevi onur olmuş, Rasulullah (sav) ve Sahabe-i kirama ait olan eşyalar”kutsal emanetler”olarak İstanbul’a getirilmiştir.
Peygamber aşıkı milletimiz, Asr-ı Saadetten kalan emanetleri, Halife-i mürşide ve sonrası yönetimlerin yani Emevilerden, Abbasilerden kalan teberrük mahiyetindeki giyecek ve benzeri emanetleri İstanbul Topkapıda saklayarak, içtenlikle, hürmetle ve iman gücüyle o emanetlere saygı göstermektedir.
İman insanı büyük Yavuz Selim; hilafet makamını uhdesine almış olduğu gibi, korunmasından, muhafazasından şüphe etmiş olduğu kutsal emanetleri İstanbul’a getirmekle 623 yıllık imparatorluk döneminin en üstün, en muteber görevini ifa etmiştir. Yavuz Selim, Sünni akidenin mümessili olarak Şia’ya karşı üstün zaferler kazanarak, Türkiye topraklarını fitne ve fücur yuvası olmaktan korumuştur.
Ne yazık ki, el’an yine ülkemizde, vatanımızda bir kısım saf, bön insanların tatbikatı ile namazlarda alınların altında Şia taşlarını görmekte, Yavuz’a, Hz. Ebubekir’e, Hz. Ömer’e niyetlerin, sözlerin söylendiğini müşahade etmekteyiz.
Ahh kör olasıca Şirpençe!..
Yavuz han, daha gençlik döneminde bile, gösterişten uzak, sade yaşamı ile din, İslam, doğru akide sancısı çekmiş, kısacık imparatorluk ömrüne büyük işler sığdırarak Mısır’ın fethinden sonra, tüm Ortadoğu’yu, Mekke’yi, Medine’yi ve biladi Arab’ı yönetimine alarak dört asır bu topraklarda ününü,şanını dile getirtmiştir.
Kutsal emanetler içerisinde, ” Zafer Allah’tandır” yazılı kırmızı renkli bir sancak, Rasulullah (sav)’in Uhud harbinde kırılan mübarek dişi, bir tutam sakalı şerifi, bir abdest ibriği , bir tesbih, şimşirden nalın, bir asa, hırka-i şerif, bir kara kılıç olmak üzere, bu eşyalar altın simli bohçalara sarılmış, kat kat örtülüve üzerlerine ” Bunlar Rasulullah’ın yadigarıdır” yazılı bir halde ziyaretçilere takdim edilmektedir.
Peygamber aşıkı Yavuz Selim han, söz konusu eşyaları her defasında yüzüne, gözüne sürmüş, ” Şefaat Ya Rasulallah”diyerek üzeri mühürlenen Kutsal Emanetler bir gemi ile İstanbul’a göndermiştir.
Günümüz dünyasına kadar aşkla, şevkle korunan ” Kutsal Emanetler” Kur’an’ı Kerim eşliğinde aziz milletimize sunulmaktadır. Yavuz hanın, sadeliğine, gösterişten ne kadar uzak yaşadığına bakın ki, Mısır dönüşü Üsküdar’a geldiği zaman, kendisine tören yapılacağını hisseden koca Yavuz, geceyi beklemiş, gecenin bir vaktinde saraya dönmüştür. Ruhu şad, makamı cennet olsun.
Hamdü sena olsun ki, Yavuz hanın izinden giden nesiller, örneğin, General Fahreddin paşa, 1918 yılında kalan emanetleri de ülkemize gööndererek bu mübarek hizmeti tamamlamıştır. Onun içindir ki,
” Kardeş katili” yaftaları Yavuz’u kat’iyyen küçültmemiş, aksine Ahmet’i, Korkut’u devreden çıkararak imparatorluğun devrini 623 yılına kadar uzatmıştır. Çünkü,
Devletin düşmanları, tarih boyunca kat’iyyen boş durmamışlar, sürekli tezvirat kazanlarını kaynatarak suikastlara, Cem Sultan’lara, Korkut’lara, Ahmet’lere zemin hazırlamışlardır. Günümüze kadar bu kutsal emanetler, Topkapı sarayında, Hırka-i Saadet Dairesi’nde aşkla, şevkle ve şerefle korunmaktadır.
Yavuz, alimleri sever ve sayardı!..
Bir gün bir yolculuk esnasında, İbn-i Kemal’in atının ayağından çamur sıçraması üzerine, büyük alim çok çok üzülmüştü. Bunun üzerine Yavuz ” Alimlerin atının ayağından üzerimize sıçrayan çamur bizim için şereftir.” müthiş sözünü söylemiştir. Ve yine bir gün:
Oğlu Süleyman çok renkli bir biçimde giyinmiş, babasının huzuruna öyle çıkmıştı. Yavuz’un dikkatini çeken bu elbise üzerine şöyle demiştir. ” Oğlum Süleyman, öyle giyinmişsin ki, evde annene giyecek elbise bırakmamışsın.” dikkat çeken sözünü söylemiş ve oğlu Süleyman’ı utandırmıştır.
Yavuz Selim han, 8 yıllık idaresine imparatorluğun sınırlarını Avrupa’da 1, 702, 000, Afrika’da 2,908.000 Km. Asya’da 3,905,000 Km. toplam olarak 65, 77.000 Km. genişletmiştir.
Büyük Sultan,22 Eylül 1520 tarihinde 50 yaşında iken vefat etmiştir. Türbesi Yavuz Selim Camii yanındadır.Ruhu şad, mekan ve makamı cennet olsun!..
Netice olarak;
Yavuz Selim Han, hayatı ve idaresi müddetince hak yoldan, hakkın istikametinden kat’iyyen ayrılmamış, fire ve taviz vermemiştir. Yaşamı süresince alimlere saygı göstermiş, onlara hürmet etmiştir.
Vefatı esnasında bile, hocasının ” Sultanım bu günde hakla bir ve beraber olma günüdür” sözüne, ” Lala, lala, sen bizi kimle beraber bilirdin” diyerek tepkisini göstermiştir.
Yavuz Selim Han, ordusuyla birlikte ” Tih” sarp yolunu geçerken, atından inmiş ve yaya olarak yürümüştür. Soranlara ” Önümde, Rasulullah yürürken, benim ata binmem abestir” diyerek imanının vermiş olduğu coşkuyu terennüm etmiştir.Şu ayeti kerime mucibince:
” Siz ey iman edenler! Allah’a, Peygamber’e ve aranızdan alanlarında yetkin ve ve otorite sahibi olanlara itaat edin; bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz, onu Allah’a ve Peygamber’e götürün; tabi eğer Allah’a ve âhiret gününe inanıyorsanız . Bu, en iyi seçimdir ve sonuç açısından da en verimli olandır.” ( Nisâ sûresi, âyet 59)
Kişinin insanlara nisbetle liyakat ve ehliyet şartı: Meşruluktur. Bu ayeti kerime mealinden anlıyoruz ki, Ulu’l-emr İbni Abbas’a göre ” alimlerdir”. Kur’an’daki emir kavramı gerçek bir çok anlamlı terimdir. Yani, Yavuz Selim han gibi iman erlerinin İslam’a hiizmet etmeleridir.
Son sözler olarak şunu arzetmek istiyorum: Ulu’l-emr kavramı ” bilmeyle” değil” yapmayla” ilgili sosyo-poliitik bir vurgu taşır!.. Rabbimiz!.. Tüm geçmişlerimize rahmet eylesin, mekan ve makamlarını cennei âlâ eylesin! Atamız Yavuz hanı dualarla anıyorum. Selam ve dua ile…
*
Şerafettin Özdemir