Zamanı düğümledim saçımdaki aklara;
Gönlümde yayla kurdum münzevî şafaklara…
Karanlık gecelerde Kandillere yaslandım,
Işık yağsın diyerek dallara, yapraklara…
Yazılmamış bir destan yaşattım yıllar yılı,
Kanımdan renk verdiğim kutsal Al Bayraklara…
Şimâlden esen yele karşı duran erleri,
Genç yaşında yatırdık tahtadan kundaklara…
Menzili bahar olan ne hazanlar yaşadım,
Ülkümün gonca gülü düşerken Mamaklara…
Sımsıcak düşlerimin solmayan sevdâları,
Yine sürgün edildi benden çok uzaklara…
Gözümdeki yaşları, kirpiklerim içiyor,
Yıldırımlar düşerken kalpteki ırmaklara…
Feryâdım dile gelir sessizliğin sesinde;
Tekbirler, salâvatlar dökülür dudaklara…
Kıbledeki her yangın gelip başımda tüter,
Alıp götürür beni en sinsi fîraklara…
Rahmet iner semâdan sabrın doruklarına,
Birkaç damla gözyaşı düşerken yanaklara…
Ölümü öldürerek yürüdü “Dokuz Şehit”
PEHLİVANOĞLU ile nurlu basamaklara…
Söyle!.. Yaşamak mı zor, ölmek mi daha kolay?
Nasıl anlatılır bu dünyaya tutsaklara?
Yemyeşil vâdîlerden duâlar eksilmezdi,
“Bir Güzel Ülkü” için yükselen sancaklara…
Ay-Yıldız âşıkları mahkûm oldu îdama,
Darbelerle düştük biz en hâkî tuzaklara…
Hilâlsiz gök kubbede neye yarar yıldızlar!
Gönüller meyletmeli İlâhi kaynaklara…
Nur yağsın yüreklere Kelime-i Tevhid’le;
“Gül” kokusu yayılsın bu aziz topraklara…
“Gül Devri”ne sevdâlı, “Gül”e meftun yiğitler;
Geldi vatan aşkıyla mukaddes Ocak’lara…
Biz “sefer”le yükümlü olsak da “zafer” dedik,
Bu inançla can verdik tuğlara, mızraklara…
Asırlık gecelerin tan yeri ağarırken,
Son sözüm söylenmedi şeddeli alçaklara…
***
Dr. Mehmet GÜNEŞ